7.04.2010

Madalyonun öteki yüzü



Daha önce öğrencileri eleştirmiştim. Olayın hoca tarafındayım diye tek taraflı bakacak değilim tabi, işin bir de yeni nesil hoca tarafı var. Bu yeni nesil hocalar, hadi onlara hocacık diyelim, kendisi de 2 sene önce o sıralarda, o laboratuarlarda olan kişiler. Ama sanki yüzyıllardır hocalık yapmış, bilim dünyasında çığırlar açmış, her şeyi biliyormuş havalarındadır bu hocacıklar. Öğrenciye yardımcı olmaz, soru sorsa tersler, sınıftan atar, raporlarında bir harfi yanlış yazdı diye puan kırar. Derse girdiği an kral odur, öğrenciler mi? Amaaan onların ne değeri var ki?

Bu hocacıklardan biri de benim. Ama geçmişini unutmayanlardan. Sınav anında yaşadığım stresleri, hocalardan çekinmemi, 5 puan daha fazla alabilmek için verdiğim emekleri... Hepsini hatırlıyorum. O günleri unutmamışken nasıl kıyabilirsin ki onlara? Nasıl bağırabilirsin, onlar üzerinden nasıl egonu tatmin edebilirsin?

Haa,o kendini supermen hisseden hocacıklar var ya. Dersten çıktığı, hoca maskesini çıkardığı an bir anda pıs diye sönüveriyorlar. Gidip bir şey sorduğunda kem kümden fazlasını alamadığın, ikili ilişkileri zayıf kişiler oluveriyorlar. Empatiden yoksun oldukları için sempatiden de uzak oluyorlar. Ben mi?Sanırım ben de gereğinden fazla empati kuruyorum. Yardımcı olayım, iki bilgi daha fazla öğrensinler, 3 puan daha fazla alsınlar diye göbeğim çatlıyor. Egom mu? O tatmin olmuyor tabi. Ama geçen seneki öğrencilerim beni gördüklerinde kocaman gülümseyip selam vermiyorlar mı? İşte o an bana yeter:)

10 yorum:

cecilia dedi ki...

ah işte son satırr son satırınn seni özetliyor çillicim, küçük şeylerle mutlu olmak egodan daha iyi kanımca, zira ego tatmini insanı yüceltirken başka insanlara zarar verebiliyor, ama mutluluk? tamamen bulaşıcı :) tatlı hocacık çok şanslısın :)

Crafty Engineer dedi ki...

Çok doğru söylemişsin. Ben de aynı çevrede olduğum için sıkça bu empati yoksunu hocacıkları görüyor ve açıkcası öğrenciler için üzülüyorum. Hal böyle olunca bari ben yardımcı olayım deyip, öğrenciye iki satır bişeyler öğretebilmek için kendini paralamamak mümkün değil.
Bunların bir de memur mentalitesinde olanı var: "8:30-16:30 işime gelirim, bu arada odamdan çıkmam, öğrenci görsem aman soru sorar korkusuyla ilk gördüğüm deliğe kaçarım. Öğrenciler belki dönem boyu yüzümü bile görmezler, hatta adımı bile bilmezler ama olsun kafam rahat, odamda bilgisayarın başında mesaimi tamamlar, bol bol film ve dizi izlerim. Yaşasın akademik hayat!!!" çığlıkları eşliğinde, hala utanmadan kendini akademisyen olarak tanımlayan nice insanlar var. Sonra da diyeceğiz ki "Bu ülkenin eğitim seviyesi gittikçe düşüyor, üniversiteden çıkan gençler bomboş. Neden acaba ?(!)".

Öff çok mu dolmuşum ne, sanki senin yazını beklemişim :)

İşin özü, senin de dediğin gibi, bir öğrencinin yüzündeki o gülüşü görmek, emeklerinin boşa gitmediğini anlamak için yeter de artar bile ;)

beetlejuice dedi ki...

Cecicim, küçük şeylerle mutlu olabilme yeteneği bir nimet aslında. Herkes mutluluğun peşinden koşarken sen biri sana gülümsedi diye, yediğin yemek lezzetli diye, hava güneşli diye delicesine mutlu oluyorsun. Varsın egon küçük kalsın, ne farkeder:)

Crafty engineer, ahhh ahhh! Aynı dertlerden ben de muzdaripim. Bu akademik hayata girerken böyle hayal etmemiştim ben. Şimdi iş hayatına geçeceğim dediğimde insanlar ne kadar rahat akademik hayat, deli misin diyorlar. Kime göre rahat yahu? Evet dizi izlemeyi, öğrencilerden kaçmayı adet edinmişsen rahat, hatta kebap iş. Ama bunun bilimsel çalışması var, verdiğin dersler var, eve götürdüğün işler var, öğrencilerinle ilişkilerin var. Var da var... Hepsini ciddiyetle yapmaya çalışırsan halin perişan oluyor. Hele bir de o gün tezine bir şey katamadın, iki satır okuyamadın diye vicdan azabı çekiyorsan yandın ki ne yandın. Ama hocacık olup egonu tatmin ettiğin, öğrencilerden saklandığın akademik hayat tadından yenmiyordur herhalde:) Oy ben de çok dertliymişim:)

Wade Olsen dedi ki...

Hocam çok sağolun çünkü ben hala labın arka tarafında olanlardanım, sabaha kadar ödev hazırlayıp verdiğim ödevle 30 almayı becerebiliyorum hani ben çekiyorum millet çekmesin.

sonmodayiz.biz

JuVeNiL dedi ki...

çillim, bir kükreme yazısı yazmıştım da, o zaman da bunları konuşmuştuk, hatırlarsın..
kükreyip,alay etmeler, hatta bırak hocacıkları yüksek lisans yapan asistanlar da bile bu durum var.. bağırığ çağırıp "ohh sabah sabah yediler paparayı" diye gülümsemelerden tut,laboratuvarda "şimdi bir tanesine elimin tersiyle çarpıcam " demelerden "şşşş çakma sarıışınn" diye bağırmalara kadar..
aynı hocaya basit bir şey sormak için odasına gittiğimizde," hımm bi dakkaa ,notlarıma bakmam lazım,öyle kafamdan söylemem" diye karşılık almak da üsütne üstülük iyice gülünç duruma düşürüyor.. Bunlar egosunu tatmin edecek yer bulamayan insanlar diye düşünüyorum.. Daha çok şey yazarım da, tek kelimeyle şöyle diyeyim "bunlar beni akademisyenlikten soğuttu.." sanırım yeter.. öpüldün

Prima Donna dedi ki...

hocam olsana çilllii:) o hocacıkların saçlarını çekmeli.

April dedi ki...

Çilliciğim senin gibi 'hoca'lar çoğalmalı akademi çevresinde...:)

beetlejuice dedi ki...

Wada Olsen, öğrenciyken ben de çok çektim canım, aha bu tam 100lük dediğim ödevler 30-40 alıp geri döndü bana. Hocalar düzelmeden o notlar da düzelmez maalesef:)

Juvem, ben de çok soğudum çoook, bitsin arkama bakmadan kaçacağım. İşin kötü yanı asistanlar arasından arkadaş da bulamıyorum kendime, 1-2 tane var benim gibi, gerisi huge ego:) House izlemeyi özlemişim şimdi farkettim:)

Prima Donnacım, olurum ya olmam mı? Saç çekmek az kalır popolarına popolarına vurmalı:)

Aprilcım, maalesef çok azınlıktayız canım, bu iş böyle gelmiş böyle gider:)

NiLaY dedi ki...

ben de akademiden biri olarak kesinlikle söylediklerine katılıyorum. sadece benim açımdan biraz farklı olan bir durum var, yine öğrencileri suçlayan bir tip deme ama :) ders anlatma dışında maalesef ben günümüz öğrencileriyle diyaloga girdiğim de hep çok üzülüyorum çünkü karşı taraf nekadar samimi olsa da ben öğrenciyken siz demeden ağzımı açmazdım, ama şimdi maşallah aa nasılsın dediğim öğrenci birden iyiyim sen nasılsın diyor.. bana siz demesi ego tatmini değil ki yanlış anlaşılmasın ama aradaki saygı-sevgi sınırını koyamıyor öğrenciler onu kastediyorum. bu durumda da maalesef ben de ders anlatırken biraz sert mizaçlı olabiliyorum.. sanırım senin öğrenciler seni, benim öğrencilerimin beni sevdiğinden daha çok seviyordur :))

beetlejuice dedi ki...

Nilaycım, anlattığın durumu ben de çok yaşıyorum ve ne kadar empati kurmaya çalışsam da saygısızlığı anlayamıyorum. Sınıfın ayrı bir köşesindeyken "Hocaaa baksana" diye bağıran birine sert olmaktan, mesafe koymaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Birçoğu iyi niyetten, yardımcı olmaktan anlasa da arada böyle densizler de çıkıyor:)