31.03.2010

Tükenç!



Üniversitede çok sevdiğim bir arkadaşımın sıklıkla kullandığı bir kelimeydi . Tükenç!
-Nasılsın, nasıl gidiyor?
-Öff tükenç!

Beni soracak olursanız, nerelerdesin ne yapıyorsun diyecek olursanız cevabım belli. Tükenç! Bahar yorgunluğu mu dersiniz, abimin nişanın yorgunluğu, bitirme tezine başlamanın verdiği moralsizlik mi ne derseniz diyin. Kısaca tükencim işte!

Yazasım gelmiyor. Hadi onu anladım da okuyasım da gelmiyor. Günlük şöyle bir rutinim var. Sabah kalk, okula git. Dersin varsa gir, Yoksa tez danışmanın verdiği zibilyon tane makaleyi okumaya çalış. Şaşı ol. Yemek ye. Dön makale oku. Hiçbirini anlama kendini gerizekalı zannet. Sıkıl. Bırakıyorum herşeyi ulen de. Kariyer.net'e gir. İş ara. Bulama. Sıkıl. Makaleye geri dön. Eve dön. Yemek yerken google reader'ı aç. Başlıklara, fotoğraflara bak. Erkek arkadaşla konuş. Annenin izlediği dizi fon müziğiyken öğrencilerin raporlarını oku. Netbook'u al. Odana git. Dizi izlerken uyu.

Bu kadar çok okumalı işten sonra harflere uyuz oluyorum. Yazasım, okuyasım, harf göresim gelmiyor. Anneannemin okuma yazması yok. Ama her gün gazeteye bakar. "Niye bakıyorsun ki anneanne" dediğimde "resimlerden anlıyorum kızım ne olduğunu" der. Hah, işte o durumdayım. Bloglarınıza koyduğunuz fotoğraflara dikkat edin, sizi ordan takip ediyorum:)

24.03.2010

Kolyeye gel vatandaaaaş

Cecicim beni kolyelerimi göstermem için mimlemiş. Teşekkür ederim canım:) İyi ki kolye mimin konusu, zira bileklik olsaydı tam bir hüsran olacaktı benim için:) Topu topu 3-4 tane bilekliğim var, yazı yazarken, klavye kullanırken şıngır şıngır ses çıkmasından hiç hoşlanmıyorum. O yüzden bileklik yerine küpe-kolye ikilisini kullanıyorum aksesuar olarak. Kolyelerimi abimin kız arkadaşının (haftaya nişanlısı diyebileceğim:)) hediye ettiği bu mavi elbiseli ablaya asıyorum.


Kolyelerime gelince:


İlki eeeen çok kullandığım kolyem. Haftada bir kez mutlaka takıyorum. Kelebek olması, ahşap olması, her kıyafete uyması nedeniyle elim hep ona gidiyor. İkincisi, erkek arkadaşımın ablasının hediyesi. Kelebek figürünü çok sevdiğim için buna da bayılıyorum. Üçüncü Koton'dan, çakma Agatha köpeciği:)



Aaa bunların hepsi hediye:) İlki geçen sene arkadaşlarımın doğumgünü hediyesiydi. Çok fazla ses çıkarmasa daha sık kullanırdım ama yürürken bir inek çanı edasında ses çıkarıyor:) İkincisi erkek arkadaşın Altınoluk hediyelerinden biri, Hello Kitty:) Sonuncu hayatımdaki ilk ve tek değiştirme kartı kullanma sebebim:) 2 sene önce doğumgünü hediyesi olarak gelen bilezikleri "Amaaan kullanmayacağıma değiştireyim, ayıp mı?" diyerek değiştirip yerine aldığım ahşap Yargıcı kolyem. Ahşap kolyeleri daha çok seviyorum galiba.



Koton ailesi:) Hepiciğini Koton'dan aldım. İlkini çok severek almıştım ama daha hiç takmadım. Elbet birgün takarım:) İkincisi sadece en yakın arkadaşımın kına gecesinde takıldı. Üçüncü de en yakın arkadaşımın nişanında bir kere takıldı. Çok uzun, eğildiğim an yere değiyor nerdeyse:) Sonuncusu ise deriden yapılmış bir kolye. Onu da hiç takmadım. Öyle duruyor gariban:)

Bu mim bendennn kaç tane kuşlu kolyesi olduğunu merak ettiğim Mervem'e ve sırf yeni yazı yazsın diye Pretty'e gitsin:))

18.03.2010

Kakaolu dudaklar


Her kadının istemsiz olarak diğer ürünlere göre daha fazla sevdiği, diğerlerinden kayırdığı bir makyaj ürünü vardır. Benimki pek makyaj ürünü sayılmaz ama lip balm ve lipstickler! Ben kullanmıyorum, resmen yiyorum. Eğer yanıma almayı unutursam titreme krizine giriyorum:P Kısaca, merhaba ben Çilli ve ben bir lipstick bağımlısıyım:)

Görmüş olduğunuz dev boyutlardaki Cococare Cocoa Butter dudaklarımın yeni misafiri. iherb'den annemlere vitamin alırken nasıl olsa ucuz diye atıvermiştim sepete. İyi ki de atmışım. Öncelikle ürün organik, içinde sadece kakao var. Misler gibi bitter çikolata kokuyor. Taş gibi sert bir yapısı var ama vücut ısısıyla eriyip rahatça sürülüyor. Aslında vücut için özellikle hamilelikte oluşan çatlaklar için üretilmiş bir ürün ama dudaklarda da performansı çok iyi. Gramajı 28 g!! Sonsuza kadar bitiremeyebilirim yani:) Tek eksi yanı akıllara zarar ambalajı. Bir çıkarma mekanizması yok, altından parmağınızla ittiriyorsunuz öyle çıkıyor. E tabi sorarlar adama 1.5$'a ürün buldun da boncuklusunu mu arıyorsun diye:)


iherb'den aldım dedim ama sırf bunun için 16$ kargo ödenmez. Eğer olur da başka bir şey için ordan alışveriş yaparsanız sepete atıverin gitsin. Yazımı burada bitiriyorum, zira titreme krizi geldi dudaklarıma birşeyler sürmeliyim:)

17.03.2010

Şimdi neredeler?

Böyle bir huyum vardır benim. Eskiden tanıdığım bildiğim insanlar şimdi ne yapıyor, nerede, nasıl biri olmuş, kilo mu almış, zayıflamış mı, saçlarına aklar düşmüş mü merak ederim. Geçen gün müzik dinlerken bir anda 90'lar çalmaya başlayınca peşpeşe, onları merak ettim. 90'ları kasıp kavuran, ya da bir şarkıyla ünlü olup yokolan, şimdilerde bir satır bile haberleri çıkmayanları. Mesela;


Oya-Bora... Ora-Boya diye espri yapıp beslenme saatlerinde katıla katıla güldüğümüz Oya-Bora. Ara beni, Sevmek Zamanı, Saraylı gibi herkesin diline dolanan şarkıların sahipleri. Oya'yı seslendirmelerde duyuyorum arada, Bora da yapımcı sanırım. Ama müzik dünyasında neden yoklar? En son evlenmişlerdi, hala evliler mi? Ne yapıyorlar? Onlarla ilgili garip bir anım da var. 2002'de İstanbul'daki ilk yılımda oda arkadaşımla Bebek'e gitmiştik. Yol boyunca Oya-Bora'ya ne oldu, ne güzel şarkıları vardı diye konuştuk durduk. Sonra meşhur Bebek Kahvesi'ne oturduk. Veeee.. Arkamızda incecik, yumuşacık sesiyle konuşan bir kadın. Dönmemizle ağzmız açık kaldı. Arkamızda Oya oturuyor:) İşte en son o gün gördüm onu, 8 sene önce.



Hazal... Ortaokul platonik aşklarının eşlikçisi. Sürgün Aşkımız, Bozuyorum Yeminimi, Sevdalım ve tabi ki Osman Abim evde mi:) Ne güzel şarkıları vardı. Tombikti biraz da:) Sesi, şarkıları o kadar güzelken neden yokoldu bir anda merak ediyorum.



Seçil... Uhde uhde uhde uh uh de:) Başka şarkısını hatırlayamadım ama. Bir klibi vardı, bebek oluyordu böyle sarı saçlı falan. Eğlenceli bir şeydi, hayal meyal hatırlıyorum. Bir de bende yarattığı soru işaretleri vardı. İlk çıktığında olay olmuştu, haberlere çıkmıştı. Kadın sesinin günah olduğunu kabul eden ve sadece erkek şarkıcıların şarkılarını çalan bir radyo ilk kez onun şarkılarını çalmışmış. Kadın sesinin günah olması, birilerinin öyle düşünebilmesi çocuk aklımla pek saçma gelmişti bana:) Büyüdük de neler gördük be Çilli.


Endi ve Pol...Sen de gelsen, beni sevsen sevsen diye giden bir şarkıları vardı. Yabancılardı, İngiliz herhalde. Çok sevimlilerdi. Kırık Türkçeleriyle mırıl mırıl söylerlerdi şarkılarını. Onlar da yokoldular. İngiltere'ye döndüler mi acaba?


Bay X... Sana değmez biliyorum, bile bile yine seni seviyorum. Alın size bir platonik aşk şarkısı daha. Sahi benim ortaokul yıllarım uzaktan uzağa sevip içlenmekle geçmiş. Yazık bana yahu:) Bay X'in daha adını öğrenecektik, karpuz kesecektik o da yokoldu.


Rengin... Yeşilin en güzel tonu gözleri geliyor ilk aklıma. Aldatıldık, Le le le, Ağlama Gönlüm... Çok çok güzel şarkı söylerdi. Doluydu söylediği şarkıların sözleri. Piyasada kalması gerekenlerdendi ama gitti.

Peki sizin aklınıza gelenler kimler? Şimdi neredeler diye sorabileceğimiz başka kimler var?

15.03.2010

Taciz!



Yıl: 2010
Semt: İstanbul'un modern semtlerinden biri Kozyatağı
Saat: Sabah 9:30
Mekan: Vızır vızır işleyen bir cadde.
Kıyafet: Sadece kafam açık. Üzerimde bir kaban, altımda kot pantolon, ellerimde bile eldiven var. Çekicilik sıfır!

Ve ben taciz edildim! Servise binmek için durağa geldim, kulağımda kulaklıklarım alçak sesle müzik dinliyorum. Arkamda düzgün görünümlü bir adam. Bir müddet sonra kendi kendine birşeyler söylediğini duyuyorum. Müziğin sesini biraz kısıp kulak kesiliyorum ne diyor diye. Ana avrat düz gidiyor, ne küfürler!! Aha diyorum deli, minibüs caddesinde de vardı bir tane sürekli kendi kendine küfür eden bir deli, bizim de delimiz oldu herhalde diye düşünüyorum. Bir iki dakika sonra küfürlerin nesnesinin ben olduğumu farkediyorum. Öyle şeyler söylüyor ki hakkımda, siz bildiğiniz tüm küfürleri aklınıza getirin, hepsini onla çarpın. İşte onları bana yönlendirmiş, sapıkça fantezilerini bana anlatıyor. Kulağımdaki kulaklıklar nedeniyle onu duymuyorum sanıyor beyinsiz aklınca.

Delireceğim! Pencereden babam bakıyor, telaşlandırmamak için ona da çaktırmıyorum.Bir yandan da ya bıçağı varsa bir şey yaparsa korkusu. En sonunda kulaklıklarımı çıkarıp sapık insana birlikte karakola gitmeyi teklif ediyorum. Suratında bir dehşet! Panikle kafasını sallıyor. O zaman uzaklaş diyorum, koşar adım kaçıyor. Az önce bana küfür edecek cesareti olan insan müsveddesi koşar adım benden kaçıyor, ardına bile bakmadan.

Elim ayağım buz kesmiş, 1 saat kendime gelemiyorum. Ve soruyorum neden diye. Neden yapmış olabilir ki bunu? Nasıl bir tatmindir bu? Anlıyorum ki tatmin olduğu mevzu bana söyledikleri, anlattığı fanteziler değil, birini dehşete düşürmekten, korkutmaktan, kendini ondan güçlü görmekten zevk alıyor. Korkuttuğunu sandığı kişi dimdik karşısına dikildiğinde de ödü kopuyor. O kadar kendine güvensiz, o kadar zavallı durumda.

Eve geliyorum. 24 yaşında gencecik bir öğretmen başka bir insan müsveddesi tarafından öldürülmüş! Beni öldürecek demesine rağmen, koruyun beni demesine rağmen el veren olmamış. O müsveddenin karşısına dimdik çıkamamış kimse. Korkudan beslendikçe, kadın korktukça daha fazla zevk alarak tacizi cinayetle sonlandırmış. Bu ülkede kızlar okuyamaz, bu ülkede kadınlar gece dışarı çıkamaz, çıkarsa kötü kadındır, bu ülkede kadınlar çalışamaz, bu ülkede kadınlar sokakta rahat yürüyemez...Bu ülkede kadın olmak neden bu kadar zor?

11.03.2010

Sen seni bil sen seni...



Not: Bu yazı Yasemin Yalçın'ın Gülazer tiplemesi tonuyla yazılmıştır. O tonla okuyunuz:)

Ee be Jennifer'ım Love'ım Hewitt'im, a benim Ghost Whisperer'ım... Sen değil miydin geçen sene popocuğun ve selülitlerin ile her sitede, her dergide karşımıza çıkan? Sen değil miydin 42 beden olduğu aşikar olan alt bedenine "Nayııır, nolamaazz 36 bedenim ben" diyen? Güzelim, hala mı akıllanmadın sen yahu? Hala mı kendini bilemedin, gerçekle yüzleşemedin? Bak sana bir de ben söyleyeyim, tamamen dostane bir niyetle, popon büyük annem senin. Portakal kabuklarının da maşallahı var. Eee senin şimdi bu noktada "Carrrt kaba kağııııt! Çilli Hanım Çilli Hanım sen aç da kendi koca popona baaak... Paçooooz..." deme hakkın var tabii. Amaaa o zaman benim de "Ben benimki küçük mü dedim kayısı kurusu, insanlık yaptık vücuduna, popona, selülitlerine göre giyin dedik. Sana öğüt verende kabahat" derim. Hahaaaayt!



Kıssadan hisse, bu Çilli-Jennifer kavgasından çıkarılacak sonuç şudur: Büyük popoya dar elbise giyilmez. Hah ola ki giydin, bandaj elbise hiç giyilmez. Hah ola ki giydin, popoyu dönüp poz verilmez. Hah ola ki verdin, photoshop denilen nimetten faydalanılır. Yürü git gözüm görmesin seni!
Fotoğraflar: JustJared

10.03.2010

Gidemedim yiyemedim ama bayıldım



Yepyeni, fırından çıkmış taze ekmek gibi sıcacık, dumanı üzerinde tüten güzel mi güzel bir site... Gittim Yedim... Birçoğunuzun Makyaj Çantam ile tanıdığı benim kişisel sitesinden bildiğim Iraz ve arkadaşları tarafından kurulmuş bir site. Konsept basit ama vurucu. Gittikleri yerleri ve orda yediklerini anlatıyorlar. Ama ne anlatma:)

Benim blog dünyasıyla tanışmam yemek blogları ile olmuştu. Sonrasında yemek yedikleri mekanları anlatan blogları keşfettim. Türkçe olanlar bir elin 5 parmağını geçemeyecek kadar azdı. Zaten o beş kardeşler de zamanla ya yazmayı bıraktı ya da sosyetik sulara transfer oldu. Daha dün sokakta yediği midye dolmadan bahseden yazar bir anda dün akşam yediği portakallı ördekteki balzamik sirkenin pH'nın istediği değerde olmamasından bahseder oldu. Hadi canım hadi diyerek yabancı sularda yüzmeye başladım. Ama onların bahsettiği mekanlara gitme imkanımın olmaması, Türk damak tadına uymayan yemekler sergilemeleri zamanla onlardan da soğuttu. Ve işte tam bu noktada Gittim Yedim ekibi girdi devreye.

Sitenin haberini ilk aldığımda öğle yemeğine çıkmak üzereydim. Linke tıklamam, sayfanın açılması ve benim fotoğrafı görür görmez kapatmam bir oldu. Öyle şahane, öyle bizden, öyle mide burucu yazılar, fotoğraflar var ki. Şu an ne zaman site güncellense tok olduğum bir zamana saklıyorum. Açken bakmak sağlığa zararlıdır ibaresi eklemeliler acilen sitenin girişine:) Samimiyetiyle, güzel anlatımıyla, ağız sulandırıcı görselleriyle ve en önemlisi yüksekten uçmayıp her keseye uygun mekanları önermesiyle ben bu sitenin müdavimi ve her daim destekçisi olurum arkadaş. Oburluk konusunda doktora derecesine sahip profesörlüğe koşan biri olarak bu site olmuş diyorum. Hayırlı uğurlu olsun. Nice güzel mamalara:)

8.03.2010

Ramiz :)

 

Ne köfteci olan ne de Ezel'in dayısı:) Bizim dünya tatlısı cennet papağanımız Ramiz. 1 ay önce erkek arkadaşımın "Ben papağan alacağım" kararıyla girdik papağan dünyasına. Cinsleri, huyları, konuşma yetileri, yemleri, ömürleri... Her konuda bize danışabilirsiniz:) En sonunda uysal ve evcilleştirmesi kolay olduğu için cennet papağanında karar kıldık. Ama ne uysalı, bizimki kuduruk çıktı:) Paşa 1 ay yanına yaklaştırmadığı için ancak çekebildim fotoğraflarını. Kuduruk olsa da tadından yenmiyor ama teyzeleri:) Gözünün içine bakıyoruz resmen. Aaa gak dedi, aaa müzikle dansetti, aaa kuyruğunu titretti diye sevinç gösterileri yaparak geçiyor günlerimiz. Görmemişin papağanı olmuş durumundayız:)


Bu fotoğrafları da konmaya korktuğu TV'ye en sonunda konmasının ardından çektim. Tabii öncesinde alkışlarla sevinç gösteri yaptım:) Akıllım kafasını aşağı uzatıp uzatıp maçı izledi. Maçlara olan ilgisi babasına mı çekmiş ne:P

4.03.2010

Fırlak Ayakkabılar



Günlük JustJared gezimi yaparken Leighton Meester'in bu fotoğrafına rastladım. Gördüğüm an katıla katıla güldüm. Biraz da sevindim. Zira fırlak ayakkabılara sahip olan sadece ben değilmişim:) Ahh kaç kere rezil oldum, kaç kere patateslerim ortaya çıktı bu ayakkabılar yüzünden.

En yakın arkadaşımın nişanını kutlamak için dışarı çıktığımızda 2-3 metre önümüze patır kütür bir cisim düştü. Noluyor yaa dememe kalmadan ayağım soğuk zeminle buluştu:) Meğer 3 metre öteye fırlatmayı başardığım benim ayakkabımmış. Allah'tan kafa göz yarmadım, boş bir yere düşmüş:)
Daha da rezili bir iş görüşmesinde oldu! Görüşme sonrası üretim müdürü "Size üretimi de gezdireyim" dedi. Üretimde ince topuklu ayakkabının işi ne? Üretime inen merdivenlerde önde müdür arkada ben tıngır mıngır inerken ızgara şeklindeki basamaklara ayakkabımın tekini kaptırdım:) Hemen müdür görmeden kapar tekrar giyerim derken o da ne? Ayakkabı gelmiyor!! Bir yandan müdüre bakıyorum bir yandan ayakkabıya. Her şey slow motion! Ihhh olmuyor! Sonra en çatallı, en ezik büzük, en utanmış sesimle "Şeeey, bakar mısınıızzz, X Beeeey, ben gelemiyorum daa" :) Sonra müdür gelir, erkek gücüyle ayakkabıyı çeker, bana uzatır ve der ki "Seni işe alırsak bunları giymeyeceksin değil mi?" İş görüşmesi stresine mi yanarsın patatesleri sergileme utancına mı:) Fırlayan ayakkabıma rağmen o görüşme olumlu olmuştu olmasına da sonra ben onlara "Bir zamanlar patatesleri dışarda ama gururlu bir kız vardı işte o kız bugün sizi reddediyor hıh" demiştim:)

Her türlü ayakkabı, her türlü ayakkabı ürünü yapıldı da şu derdime çare bulunamadı. Artık diyorum fırlayan ayakkabılar için ayağı zamk gibi ayakkabıya yapıştıran bir ürün çıksa da ben de patateslerim de rahat etsek:)

2.03.2010

Çikolatakolikler! Toplaşın:)



Miss Prisscilla twitter'dan haber saldı, "Çilli çilli, browni intense diye bir şey çıkmış, denemelisin" dedi. Bu harekete Türkçe'de kısaca "Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek" deniyor. Tabii, burda eşek ben oluyorum:) Obur eşek:)

Hedef belirlendi ama klasik sorun: Yeni ürünü ara ki bulasın. Tansaş, Şok, DiaSA... Iıııh, yok! Ve yine mahalle marketi imdadıma yetişti ve ben 3'lü pakette satılan Eti Browni Intense'lerime kavuştum. Üzerinden yazan %40 çikolata daha yemeden insanı cezbediyor. Ama yerken.... İşte bu anlatılmaz yaşanır. Öyle yoğun, öyle kıvamında bir kek ki. Eğer klasik brownicilerdenseniz, size belki hitap etmeyebilir. Sanki browninin ününden faydalanmak istemişler, yeni ad ile çıkarma riskine girmemişler. Intense ne browni ne kek ne çikolata! Çikolata bombardımanı diyebiliriz kısaca. Dışı çikolata kaplı çikolata kremalı kakaolu kek...



Tatlı krizlerine birebir çözüm. Ama tatlıyla arası çok hoş olmayanlar, daha çok tuzlucuyum ben diyenler aman uzak durun. Bunu bitirebilmenin birinci koşulu tatlı delisi olmak. Bir kilo baklavayı görünce "Yarısını yerim ben bunun" diye bir düşünce balonu çıkıyorsa kafanızdan hiç durmayın koşun. Çekmecelere Intense depolayın! Damağınızda çikolatadan havai fişekler patlayacak. Deneyin, görün;)

1.03.2010

Hadise & Sinan Akçıl



Son zamanlardaki favori çiftim. Öyle güzel bakıyorlar ki birbirlerine, gözlerinden aşk fışkırıyor resmen. Hadise'yi severim ben, saf, temiz kalpli biri gibi geliyor bana. Sinan Akçıl ile ilişkisi başladı başlayalı seviniyorum onun için. Bana ne oluyorsa artık:) Ne arkadaşıyım ne akrabası. Ama içimde bu kız bu mutluluğu hakediyor duygusu var:)

İlişkileri sorulduğunda Hadise hep aynı şeyi söylüyor: "Ben bir şey söylemem her şey şarkılarda açık zaten." Sinan Akçıl'ın ilişkileri başladıktan sonra yaptığı şarkılar şöyle:

Ferhat Göçer-Biri Bana Gelsin
Ziynet Sali-Rüya
Hadise-Evlenmeliyiz
Hadise- Düm tek tek
Hadise- Kahraman

Son şarkılar hep Hadise'ye gitmiş. Daha önceki ilişkisinde de  (İzel ile) yaptığı tüm şarkıları İzel'e vermiş. Demek ki aşkını şarkılarıyla ifade ediyor. Eee ne diyelim, Hadise'nin aksanıyla: Bince ivlenmelisiniz him de bu sine:)