30.12.2009

Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl...


Sizlere kutlu olsun. Bana da geçmiş olsun:) Zaten hiç sevmemiştim 2009'u, gider ayak bana son gıcıklığını da yaptı. Hastayım:( Bir elimde Vicks inhaler bir elimde türlü çaylar yatıp duruyorum. Şu an kesseler kan yerine adaçayı, ıhlamur, çorba karışımı bir sıvı akar damarlarımdan. Burun iptal, boğaz şiş, üstüne bir de öksürük... Şükür ki vücudumda hiçbir şey yok, dipçik gibiyim:)


Hadi 2009 şöyle kenardan kenardan güzelim. Pek güzel geçmedin, tek sayı olmandan kaynaklanıyordur dedim ama benim başıma gelen her güzel şey tek sayılarda olmuş zaten. Bence tamamen senin gudubetliğindendi yaşananlar. Hadi gözüm görmesin seni:)


Umarım siz de benim gibi umutlusunuzdur 2010'dan. Umarım hayal ettiklerimizin ötesinde olur yaşananlar. Umarım tek rahatsızlığımız çenemizin ağrısı olur, o da gülmekten. Umarım iyi-kötü terazisinde iyiler ağır basar bu sene. Umarım hep mutluluk haberleri içerir yazdığımız tüm yazılar. Umarım hep birlikte oluruz. İyi seneler herkese:)

25.12.2009

Carrefour İndirimiiii!


Kızlar kızlar kızlaaaaar! Carrefour'da kozmetik-parfüm ve cilt bakım ürünlerinde bu haftasonu %51 (neden 50 değil de 51:)) indirim var. Geçen seferki indirimde yaşadığım çıldırma için buyrun buraya. Koşma sesleri duyuyorum:)

24.12.2009

Makyaj çekmecem


Sınavlarımdan biri yılbaşı sonrasına ertelenip, bugünkü dersim de iptal olunca dün düzenlediğim makyaj çekmecemi sizin için fotoğrafladım. Önceden bir sürü makyaj çantası içinde sıkış tepiş dururdu bu garibanlar. Bir milyoncuda ekmek sepeti diye satılan bu kutulara göz, yüz, dudak diye kategoriledim ürünlerimi. Kullanmadıklarımı da attım:) Resmen ferahlık geldi çekmeceye.


Tanesi 1.5'dan 4.5 liraya süper bir saklama ünitesi elde etmiş oldum. Bir milyoncuuu, evimizin herşeyiiii:))

23.12.2009

Çilli'den kısa kısa...


-Final haftasındayım. Önce lisansların finalleri, sonra biz büyüklerin:P Finaller değil de projeler gözümde büyüyor. Çalışıyorum, çalışmamak için bahaneler yaratıyorum, ekrana bakmaktan çift görmeye başlıyorum, to do list çıkarıyorum, ödev yapıyorum, sınava giriyorum-çıkıyorum... Bunalıyorum kısaca:)

-Blog konusunda inanılmaz bir vicdan sahibiymişim meğer:) Güncellemedim diye vicdan yapıyorum, sevdiğim bloglara yorum bırakamadım diye vicdan yapıyorum, bazı akşamlar sadece blog başlıklarını okudum diye vicdan yapıyorum:)

-Bu kadar yoğunluğun arasında Mango indirimi var diye pazar sabahı 10'da Mango'nun kapısında bekleyen ve kapı açılınca içeri dalıp "biriiim biriiiim" diyen manyak evet bendim:)

-Klasik sınav dönemi sendromu: Kilo aldım! Leslie ablayla bir aydır görüşemedik hiç, ay çörekleriyle ise çok sıkı fıkı bir ilişki içine girdim. Akşam çayla beraber hüplettiğim ay çörekleri popoma yerleşme kararı aldılar, gitmiyor köftehorlar:)

-3-4 gündür az yemeye çalışıyorum. Bugün diş randevum için Beşiktaş'taydım. Her pastanenin vitrininin önünde 2-3 dakika geçirdim. Bir tanesine nasıl baktıysam artık içeriden görevli çocuk çıkıp "Buyur Abla, gel içeri" dedi. Hamile falan sandı herhalde:)

-iherb'den ilk alışverişimi yaptım. Vitamin aldık eve. Pazar günü verdiğimiz sipariş bugün geldi. Bir sürü tester ürün yollamışlar. Çok memnun kaldım. Yakın zamanda kozmetiklere dadanacağım gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var:)

-elf'ten gelen son siparişimde aldığım cuticle pen elimden düşmüyor. Dizi izlerken sürekli tırnaklarıma sürüyorum. Oyuncak gibi bir şey, çok beğendim:)

-Ayçekirdekli simitler var ya, sanırım onlardan zibilyon tane yiyebilirim. Love love love!

-Geceleri uyumadan önceki kitap okuma seansım yerini Dexter izlemeye bıraktı. Çok helecanlı:)

-Böyle kısa kısa yazmak çok rahatmış.

-Çilli kaçar:)


Foto: Bebiş

20.12.2009

İç acısı

Kolay ağlayabilen, izlediklerinden okudukların etkilenen biri değilim ben. Bu yazıyı okurken hüngür hüngür ağladım ama...Hala içim acıyor okuduklarımdan...Okuyun siz de, ne demek istediğimi anlayacaksınız...



"O kadar fena bir şey ki, insanın eşini, can yoldaşını kaybetmesi, hiçbir acıya benzemiyor. Birbirini çok sevenlere, “İnşallah Allah ikinizin canını da bir trafik kazasında aynı anda alır” gibi abuk bir temennide mi bulunayım? Ne diyeyim, bilmiyorum ki..."

17.12.2009

Zorla seksi olunmuyor!

Kadın pop şarkıcılarına bir haller oluyor. Hepsi seksi olmak, şuh bakmak, vücudunun her metrekaresini açmak derdine düşmüş. Bir zamanlar duygu dolu, naif şarkılar söyleyen, koyu saçlı duru yüzlü, hanım hanımcık davranan bu bayanlar, artık kendi istekleri mi başkalarının yönlendirmeleri mi bilmiyorum bir anda cıstak cıstak eller havaya şarkıları söylemeye, postişlerle uzatılmış sapsarı saçlara sahip olmaya, en mini mini elbiselerle kliplerde boy göstermeye başlıyorlar.



Bu kategoride beni en çok şoka sokan Zeynep Dizdar oldu. Ortaokuldayken "Vazgeç Gönül" ü az dinlememiştim. O zamanlar Zeynep evimizin kızı kategorisinde sessiz sedasız bir kızcağızdı. Yıllarca sesi soluğu duyulmadı derken 2-3 sene önce "Zehir Gibi" gibi çerezlik bir şarkıyla dönüverdi. O zaman başlayan "seksileşme" dönüşümü son klibinde gördüğüm kadarıyla tamamlanmış. Çok şaşırdım, açıkçası hiç de yakıştıramadım. Keşke yine duygusal şarkıları söyleyen sessiz kız olarak kalsaydı.


İkinci örnek Betül Demir. Kendisini çok tanımıyorum. Şarkılarını da bilmiyorum. Tek bildiğim klibinde vücuduna bal damlatan, şuh bir şekilde bir şeyler yiyen biri olduğu. Neden, ne sebeple? Anlayamıyorum.




Bengü'yü de bikiniyle klip çekmeye başladı başlayalı anlayamıyorum zaten. "Sen bir çiçeksin" zamanındaki çiçek kıza ne oldu. Bikiniyle elmaların arasına yatmanı ne gerektirdi? Sesin o kadar güzelken neden ihtiyaç duydun ki bunlara?


Zorlama seksilik bu kadar oluyor işte. Yakışmıyor, eğreti duruyor, bakanı rahatsız ediyor. Yapmayın etmeyin kızlar. Bu işin kuralı bu diye sizi bu yola sokanlara boyun eğmeyin. Hepinizin sesi böyle numaralara başvurmayı gerektirecek sesler değil. Siz yine usul usul şarkılarını söyleyen cici kızlar olun. Boşverin, seksilik sesi olmayanların kullandığı bir silah olsun.

15.12.2009

Şurası göz göze geldiğimiz yer...

Aslıcım mim sevgimi bildiğinden bana tazecik bir mim yollamış. Benim için önemli 5 yer mimimizin konusu. İşte benim biricik kutsal yerlerim.


1-İzmir: Bilmeyen duymayan kaldı mı? Ben İzmir'e aşığım. Ölüyorum hasretinden. Her konusu geçtiğinde gözlerim doluyor, burnumun direği sızlıyor. Bir gün geri dönme ümidiyle yanıp tutuşuyorum. Şu an bir imkan çıksa, bir ışık belirse, kaptığım gibi sevdiklerimi koşa koşa giderim. Ama nerdeee?





2- İTÜ: 5 senemi heba etse de, her gün beni kitapların içine gömse de, sosyal hayattan zırnık koklatmasa da, lisans derslerini doktora seviyesinde verse de (şimdi çok işime yarıyor neyse ki:)) çok seviyorum okulumu. Bana biricik sevgilimi verdiği için, erkeklerle kanka olunabileceğini gösterdiği için, yoklukta ve zorlukta nasıl kenetlenildiğini gösterdiği için, bahardaki cennet hali için, kantinindeki deri koltukları için... daha bir sürü şey için seviyorum keratayı:)


3- Kadıköy: Erkek arkadaşımla ilk senemizin değişmez buluşma mekanı. Her sokağını, sahilini, vapur iskelesini, sinemalarını, Mango'sunu, büfelerini kısaca onunla ayağımızın değdiği her yeri çok seviyorum. Bir gün yine ikimiz ama bu sefer önümüzde bir bebek arabasıyla gidebilmeyi diliyorum o sokaklara:)




4- Çeşme: Şu anki değil 15-20 sene önceki Çeşme. Aya Yorgi'ye araba yolunun olmadığı, babamın omzunda denizden yürüye yürüye gittiğimiz, beyaz kumlu, berrak denizli, sahilinde mısır yediğim, güneşin altında uyuduğum, yemekten sonra tost yicem ben diye tutturduğum, ayak parmaklarımın terliğimden fırladığı 80'lerin Çeşmesi.




5- Kuşça: Kuşça anneannemin yaşadığı köy. Samsun-Terme'de. Orda anneannemin dizinin dibinde, mutfaktaki divanda, kuzinede mısır-patates közlemek, balkonunda çay-gofret ikilisiyle gelene geçene bakmak, harmandan dalından fındık yemek, bahçeye giren ineği kovalamak, gelip Gürcüce konuşanların dediğinden tek kelime anlamamak, herkesin yanıp kavrulduğu ağustos ayında yorganla yatmak, o evde hep çocuk kalmak...Gitmedim senelerdir, gitmem lazım:(


Şimdiden peşin peşin uyarayım duygusal bir mim bu. Yazarken gözlerim doldu. Benden de Nazocum'a, Pammuk kızıma ve blog dünyasına yeni adım atan Pollyanna'ya gitsin bu mim. Duygulanmaya hazır olun kızlar:)

13.12.2009

Bukalemun hamur


Kaç hafta önce yapmıştım bu mamaları hatırlamıyorum bile. Bloga koyarım diye atmışım bilgisayara ama unutmuş gitmişim sonra:) Daha önce de söylemiştim bloga sadece defalarca denenmiş, %100 iyi sonuç vereceğine inandığım tarifleri koyuyorum. Her deneme yanılmamın tarifini koysam deneyip başarılı olmayınca beni kesersiniz:)


Bugün size mükemmel hamur tarifini vereceğim. Fotoğraftaki peynirli poğaça da sakallı (saçaklı, püsküllü vs. herkes buna başka bir ad takmış:)) poğaça da aynı hamurdan yapıldı. Evde pizza yapacağım zaman da kullandığım hamur bu hamur. Bukalemun gibi bir şey yani, ne için isterseniz onun hamuruna bürünüyor:)


Malzemeler:

250 g margarin (poğaçaların olmazsa olmazı, ben poğaçaya poğaça demem içinde margarin yoksa:))

2 yumurta

1 paket maya (yaş kuru farketmez)

2 çorba kaşığı şeker

1 tatlı kaşığı tuz

1 çay bardağı su

1 çay bardağı süt

Aldığı kadar un

Yapılışı:

Margarini eritiyoruz. O erirken elimiz boş durmuyor mayayı su ve süt ile karıştırıyoruz. 2 kaşık şekeri de ekliyoruz bu sıvı karışıma. Diğer yandan bir miktar unun içine tuzu ekliyoruz, yumurtaları kırıyoruz. Bir yumurta sarısını üzerine sürmek için ayırıyoruz. Erimiş margarin soğuduktan sonra un ve yumurta karışımına döküp birbirine yediriyoruz. En son mayalı sıvı karışımı da koyup ele yapışmayan, yumuşak bir kıvam elde edinceye kadar un ekleyip yoğuruyoruz. Bundan sonrası ne yapacağınıza bağlı. İster ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp içine peyir-maydanoz karışımı koyun, ister pizza yapın, ister küçük poğaçalar yapın. Üstüne yumurta sarısını sürüp 200 derece fırına atıveriyoruz. Kocaman kabarıp, pamuk gibi oluyorlar.

Fırından çıkınca da bir bardak çay ile hüpletiveriyoruz. Bu soğuk günlerde yapılacak daha iyi bir işiniz yoksa deneyin derim ben:) Denemeye üşeneni de 5 çayına beklerim:) Bu arada evinde bu mavi Arcopal tabaklardan olmayan, daha önce bu tabaklardan hiç görmeyen var mı:))

11.12.2009

Onitsuka Tiger Snow Heaven Durum Raporu


Havanın buz gibi olmasından dolayı herhalde google'dan bloga yönlendirilen aramalarda, geçen bahar aldığım Onitsuka Tiger Snow Heaven botlarım açık ara önde gidiyor. Madem bu kadar meraklısı var bu güzellerin bir fizibilite raporu çıkarayım:)

1-Sıcacıııııık tutuyorlar ayaklarımı. Gündüz kıvırarak giyiyorum, akşam dersten çıktığımda çekiveriyorum yukarı. Ohh sıcacık kalkanlarım oluyor:)

2- En büyük kaygımdı alırken su geçirmesi. Hatta o kadar beğenmiştim ki geçirirse geçirsin, her güzelin bir kusuru olur demiştim. Bugün sağanak yağmur altında dolmuş beklerken her yerim ıslandı, ayaklarım hariç:) Botlara dehşet içinde baktım, resmen suyun içine atmışım gibi ıslak bir görüntü ama içerde ayak parmaklarım şömine karşısında parti yapıyorlar sanki:)

3- Spor ayakkabı dediğin kayar di mi? Yok kaymıyor. Daha buz performansını denemedim ama, 45 derecelik ıslak bir yokuştan paldır küldür indim kayma tehlikesi yaşamadan.

4- Hep iyi yönlerini söylemek olmaz. Kombinlenmesi zor bir bot. Benim işim okulla olduğu için zaten hep spor giyiniyorum. Tayt, skinny kot üstüne hırka, kazak oldu bitti. Ama çalışan biri için bu botlar sadece haftasonu botları olabilir:)

5-Pahalılar yahu! Ama fiyat/performans oranına bakarsak, sınıfı rahatlıkla geçerler. Bir 4-5 sene beni götürür gibi duruyorlar.

6- Köküne kıran girmiş herhalde bu botların:) Çok az yerde ve kısıtlı renklerde satılıyorlar. Misal benim kahverengiliyi 1 senede ne bir mağazada ne de birinin ayağında gördüm.

7- Çok dikkat çekiyorlar. Benim için maaesef çok kötü bir özellik bu:( Hiç hoşlanmam bir ortama girdiğimde bana dik dik bakılmasından. Okula girdiğimde modaya pek meraklı minik hanımlar bana bakıp birbirlerine botlarımı gösteriyorlar. Huylanıyorum bu durumdan:)

Bu bot olmuş arkidişlerim:) Fizibilite raporunu yüksek bir notla geçti. Onaylandı damgasını basar, huzurlarınıza sunarım:)

9.12.2009

Problem çocuk 2009



Suri'yi çok severdim bir zamanlar. İnanılmaz güzel, sevimli, tontiş bir kız çocuğu olarak görürdüm. Geçen gün bu iki fotoğrafını gördüğümde ilk kez bir çocuktan irrite olduğumu hissettim. Dehşet verici bir şey ama doğru, Suri'de beni rahatsız eden birşeyler var artık!


Dans için de olsa ayağından çıkarmadığı topuklular. Annesi, babası kalın kalın giyinmişken onun cıbıl cıbıl dolaşması. Çok nadir gülümsemesi. Hani problem çocuk vardı ya bir zamanlar. Onun 2000'li yıllar versiyonuymuş gibi geliyor bana:)

Fotoğraflar: JustJared

7.12.2009

Teyze olduk:)


Beklenen haber geldi. Pretty'nin tatlı ablası aradı az önce. Prettymizin güzeller güzeli prensesi Durucuk sağlıkla gelmiş dünyaya. Prensesimiz uykucu çıkmış ama, uyuyormuş sürekli:) Pretty'mizin ise biraz ağrısı varmış ama iyiymiş. Tüm blog teyzelerinin gözü aydın. Allah analı babalı büyütsün kuzucuğu. Keder, üzüntü yaşatmasın. Nazarlardan korusun. Hep mutlu olsun, hep gülücükler saçsın etrafına. Hoşgeldin Durucuk, hoşgeldin prenses...

Real'den ayakkabı da alınırmış


Ayakkabı söz konusu olunca biraz takıntılı oluyorum galiba. Pazardan da sokaktan da her türlü şeyi alabiliyorum ama ayakkabıda titizleniyorum. Bu nedenle süper marketlerde satılan ayakkabılar hiç ilgimi çekmemişti şimdiye kadar. Ta ki geçen hafta Real'e uğrayıncaya kadar. Hiç olmayacak bir yerde (çay reyonunun yanı:)) Adidas, Converse, Onitsuka Tiger ve Tommy Hilfiger spor ayakkabıları yığmışlardı ve hiç giyilmeyen, ucubik modeller yerine gayet hoş modeller vardı.


Maalesef 37 gibi çok talep edilen bir numara giydiğimden bana uyan ayakkabı bulamadık. Ama abime, kız arkadaşına ve erkek arkadaşıma kısmet oldu bu ciciler. Özellikle koca ayaktan hallice olan abim (47-48 giyiyor:)) kimsenin dokunmadığı kocaman ayakkabıları görünce çılgına döndü:) Büyük ayağın derdi de büyük oluyor, her zaman bulamıyoruz 47 numarayı:) Etrafınızda abim gibi koca ayaklı tanıdıklarınız varsa veya siz 40-41 giyen biriyseniz adres herhangi bir Real;)

6.12.2009

Bir avazda inşallah:)


Son bir haftadır alıma geldikçe yüreğimin pırpır etmesine sebep olan büyük gün geldi çattı. Yarın bir prenses teşrif edecek bu dünyaya. Bitanecik Pretty'im yarın anne oluyor:) Korkularına, sevinçlerine, telaşlarına, üzüntülerine, hormon dalgalanmalarına, ağlamalarına, sinirlenmelerine beni de ortak ettiği 9 aylık serüvenin sonuna geldik. Yarın bu saatlerde fotoğraftaki gibi kocaman yanaklı, mis kokulu bir melek senin kollarında olacak. Sezeryan olacak diye korkuyorsun ama senin gibi güçlü biri için sinek ısırığı bile olmayacak biliyorum:) Yarın 9-12 arası hep seni düşüneceğim ve sana dua edeceğim canım benim. En yakın arkadaşın, canının içi, yoldaşın, dert ortağın, neşe kaynağın, huzurun, geleceğin, evinizin direği geliyor yarın. Hayırlısıyla, sağlıkla gelsin. Mutluluk, huzur, bereket getirsin geldiği cennetten. Bir avazda canım benim, bir avazda kavuşun meleğinle:) Kalbim seninle...

5.12.2009

I wish you were fish in my dish:)

Hazırlıktan bu yana beynime kazınan bu gudik espriyle başladık bu mime. Hadi hayırlı olsun:) Pell-in 2010 wish listimi yazmam için mimlemiş beni. Meğer almayı planladığım ne çok şey varmış benim:) İşte 2010 için aklıma koyduklarım:)

Kahverengi spor ayakkabı. Buna çooook ihtiyacım var. Annem tam bir kahverengi düşkünüdür ve ben yıllarca ne çok kahverengi giyiyorsun diye ona takılıp durdum. Sonunda ne oldu, ben de kahverengi düşkünü oldum:) Elim sürekli kahverengi tonlarına gidiyor. Bu sebeple kahverengi bir spor ayakkabı gelsin dolabıma konsun:)

Hırka, çok hırka, daha çok hırka:) Kalın, uzun, sıcak hırkalardan renk renk istiyorum. Kışın kot-kargo pantolon, t-shirt, uzun hırka en sevdiğim ve en rahat ettiğim üçlü.



Sipskinny kot:) Bu ne ola ki:) Moda dünyasına bir terim de ben kazandırdım:P Sipskinny çok dar, tayt gibi skinny demek:) Jean görünümlü tayt değil aradığım, tayt gibi dar jean arıyorum:)

Kapüşonu tüylü, içi tüylü, kalın, tercihen krem tonlarında bir mont-parka istiyorum. Japon style diye satılıyor şu sağdaki arkadaş ama kalitesinden pek şüphe ettiğimden yanaşamıyorum. Kalitelisini bulduğum an alıp pofuduk pofuduk gezmek istiyorum:)


Sanırım ben sıcaklık takıntılıyım:) Şöyle bir baktım da hep sıcak tutacak ürünler istiyorum. İstediğim son parça da pofuduk kulaklıklar. Bunlara kulaklık mı deniyor şüpheliyim ama en yumuşunu istiyorum:)

Bu mimi canım Mervecik'e ve Gizemel'e paslıyorum. Pretty'im, sana kıyamadım annem. Kendini yorgun hissetmezsen, vakit de geçirmek istersen sana da paslıyorum canım.

3.12.2009

Muhtar adayı:Violet


California muhtar adayı Violet seçmenlerine seslenirken basın mensuplarına yakalanmış:

- Şeker, çikolata bedava olacaaaak

-Ödevler kaldırılacaaaak

-Her iki apartman arasına çocuk parkı kurulacaaak

-Akşam yemekleri hamburger-patates olacaaak

-Sirkler, çocuk filmi oynatılan sinemalar, oyun parkları bedava olacaaak

-Televizyonlar 24 saat çizgi film yayınlayacaaak.

Annem sen bunları bırak da senin dişler ne olacak:)

Fotoğraf:JustJared

2.12.2009

Bir rekor iki bozgun!

27 Kasım'daki free shipping ve lip gloss hediyesi cazibesine kapılarak E.L.F'ten ufak tefek şeyler aldım. 30'unda postaya verilen paket rekor hızla dün elime geçti. Bir rekora imza atarken aynı zamanda yurtdışı alışveriş tarihimin en büyük bozgununu yaşadım!


Bozgun 1: Fotoğraf konuşuyor zaten. Fazla söylenecek bir şey yok. Paramparça bir kaş kiti. Hemen durumu bildiren bir mail attım ama henüz ses yok.


Bozgun 2: Elimdeki tekli Stila farları toparlayabileceğim bir boş palet arıyordum. Stila'nın kendi paleti tuzlu olduğu için ucuz bir ürün tercih edeyim dedim. Önce her zaman yaptığım gibi bloglarda araştırdım. Bir yabancı blogda elf'in boş paletine sığan tekli farlar listesinde Stila yazıyordu. Ne diye inandıysam? Sor Iraz'a, JustMakeup'a sor. Sormazsan 34 bedene sığmaya çalışan 70 kiloluk kadın gibi kalakalır o far işte:)

Bu bozgun beni durduracak değil tabii ama keşke olmasaydı. İnşallah ELF'ten güzel bir cevap gelir de bir daha "alışveriş yapılmayacak siteler" arasına koymam kendisini.

29.11.2009

Pufidik pufidik

Ev giyiminde en önemli parça ayağıma giydiklerimdir benim için. Kışın kalın çorap, patik, hayvan görünümlü terlik, ev botu ne varsa geçiririm ayağıma. Atalarımız boşuna dememişler kafayı serin ayakları sıcak tutacaksın diye:)


Bu pembeli grili, pullu şıkırdaklı ev botları erkek arkadaşımın hediyesi. Ayaklarım sıcacık bu güzellerin sayesinde. Almak isteyenler için adres Twigy;) Laf aramızda, bot eşofman uyumum da yıkılıyor:))

27.11.2009

Ellerimde çiçekler:)


Kapı çaldı. Babam açtı. Adımı duydum, bir de paket kelimesini. Aklıma ilk gelen Strawberry oldu. Siparişim de yoktu oysa ki, nasıl gelecekse artık paket:) Babam elinde bu güzellikle odaya girince jeton yine düşmedi. Babama bayram için gönderdi biri herhalde dedim. Banaymış:) Güzeller güzeli prettyim ve biricik Büşra ablamdanmış:)

O an yaşadığım duyguları anlatacak kelime yok dağarcığımda. Dolan gözler, sırıtan bir yüz, boğazımda bir düğüm. Hem çok mutluyum hem oturup ağlamak istiyorum. Daha birbirimizin yüzünü görmeden, sadece sesini bildiğim ama çok sevdiğim birinden almak bu çiçekleri o kadar anlamlıydı ki. Hala durup durup sırıtıyorum:)

Bu blogu açmaya karar verdiğim gün böyle bir arkadaşlığa sahip olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Prettymi, paylaştıklarımızı, kelimelerini ve güzel ablasını hayatıma soktuğu için blog dünyasına teşekkür ederim:) Çok seviyorum sizi. İyi ki varsınız, iyi ki sizi tanıdım. Çok çok teşekkür ederim size Prettyim, Büşra Ablam:)
Not: Prettym, fotoğrafta kapalı görünen o çiçekler sabah uyandığımda açmış ve pespembe olmuştu:) Uzaktan çiçek rengi de mi değiştirebiliyorsun sen yavrucuğum:))

İyi bayramlar:)


Hepinize bu kuzucuklar kadar tatlı, pofuduk, güzel bir bayram diliyorum. Maalesef yine apartman aralarında, sokaklarda hayvancıklara kıyanlar var:( Bir dahaki bayramda bu görüntüleri görmemek dileğiyle.

26.11.2009

26...



26 Kasım 1983 11:45... Çilli'nin çilli annesi bir gece önce yatılı misafir ağırladığından çok yorulmuş ve küçük Çilli daha 20 gün sıcak sıcak içinde taklalar atacakken erken doğum yapmış. O gün doğan çok saçlı, pembe yanaklı, çirkin şey bugün 26 yaşında kocaman kız olmuş. 10 sene önce, 26 yaşında kendimi evli, barklı, belki de çocuklu, işi gücü olan biri olarak hayal ederdim. Oysa ki 26 yaşıma hala Sünger Bob izleyen, bonibon yiyen, annesinin kucağına oturup kendini sevdiren koca kazık olarak giriyorum:)

6'lı sayıları çok sevdiğimden ve bana uğurlu geldiğine inandığımdan 26. yaşımı kollarımı kocaman açarak karşılıyorum. Bu yaşım çok güzel olacak, çok güzel şeyler yaşayacağım ve çok mutlu olacağım. Biliyorum:) Doğdum ben, kutlu olsun:)

Fotoğraf: pasta

20.11.2009

Söyle buldun mu aradığın aşkı?


Fotoğrafta sol tarafta görülen ikili 3 gündür bu şarkıyı söylüyor bana. Evet cicim buldum aradığım aşkı, çok feci aşk yaşıyoruz hem de.

Elf... Senle ilk günden beri yürümüyordu zaten, sen de farkındaydın. Uymuyorduk birbirimize. Çoğu zaman canımı yakıyordun. Gözlerim yaşlı gezdim senin yüzünden uzun süre. Güzel kokuyordun ama her şey dış görünüş değil ki. Söylediğin şarkıya "Sen de benim hatalarımdan birisin" diye cevap veriyorum. Başka tenlerde mutlu olmanı dilerim:)

Maybelline Everfresh... Seninle her şey çok güzel başlamıştı. Sanıyordum ki o sensin. Ömür boyu beraber olacağız sanmıştım. Ama olmadı, olamadı. Aslında çok sevdik birbirimizi, sen bana hep çok iyi davrandın. Uyuyorduk da birbirimize. Ama işte her şey akrabanı gördüğüm an tepetaklak oldu. Seni ailenden biriyle aldatmam hoş olmadı biliyorum ama aşk bu ne yapayım? İlk görüşte aşık oldum ben ona.

Maybelline Age Rewind... Aşığım sana doyamıyorum:) Ne de güzelsin sen öyle. Nasıl da uyuyorsun bana? Nasıl da yakışıyoruz birbirimize? Dokun, kokun, rengin ne harika. Seni Maybelline benim için doğurmuş canııım:)) Aramızdaki tek engel senin bu ülkede yaşamıyor olman. Olsun, kıtalar arası ilişkiler yürümez derler ama biz yürütürüz di mi canım? Özlerim seni, yolunu beklerim, geldiğin an sarılırım uzun uzun. Bu aşk ölümsüz olacak, inan bana. Yıllardır aradığım aşk sensin:)

19.11.2009

Kitap aşkı

Mimlere olan aşkımı dile getirdikten sonra mimler üzerime yağmaya başladı. Tutkum kitaplarla ilgili olan bu güzel mim Papatya Bahçesi'nin sahibesi Meltemcim'den, çoook uzaklardan geldi. Çok teşekkür ederim canım:) İşte Çilli'nin kitap aşkı:

1- Şuan okuduğunuz kitap ve konusu:

James Patterson- İlk Ölüm. Polisiye-gerilim okumayı sevdiğimi gören Juvemin tavsiyesi. Yeni evli çiftleri kendine kurban seçen bir seri katili yakalamaya çalışan bir müfettiş, bir adli tıp doktoru, bir gazeteci ve bir henüz daha ortaya çıkmayan karakterin hikayesi:)

2- En son aldığınız kitap:

En son Kültür Tv'den aldım 5 kitap. Sonu hüsranla bitti o hikayenin ama kitaplar güzel çıktı neyse ki:)

3-Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz :

Dönem dönem en sevdiğim kitaplar değişiyor. Ama en kıymetlisi Fakir Baykurt-Yılanların Öcü. Bana okumayı sevdiren, okudukça kafamın içinde bir film izlediğimi keşfettiren kitaptır kendisi. Okuduğum kitap babamın gençliğinden kaldığından ve kapağının abim ve ben tarafından bebekken özenle parçalanmış, sayfalarına sarmal çizgilerden ibaret güzide eserler çizilmiş olduğu için kıymetli:)



4-Bir türlü bitiremediğiniz, bitirseniz de illallah ettiren kitap:

Dostoyevski-Delikanlı. Tatilde havuz başında okumayı denediğimden midir nedir, kitap bitmek bilmedi. Her sayfada karakterlerin adlarını unuttum. Bu kimdi, şu kimdi, bu olay neydi sorularını kendime sormaktan kitaba konsantre olamadım. Yarım bıraktığım tek kitap, bir gün tekrar denemeli okumayı.

5- Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap :

Ted Dekker-Oyun. Siparişimden kalan son kitap. Bu bitince tekrar bir kitap alışverişi yapmam gerekecek.

Bu mimi sesi soluğu hiiiiç çıkmayan Marjom'a paslıyorum. Bir hareket, bir ses, bir yazı bekliyoruz artık senden:)

17.11.2009

Lafımı da böyle yerim:)

Ugglar çirkin dedim. Yakışmayan giymesin dedim. Herkeste var cılkı çıktı dedim. Sonra gittim ne yaptım? Ugg'ın iki modelini beğendim:)


Hayatta %100 çirkin, %100 kötü olmadığının ve "asla" dememek gerektiğinin kanıtı olsun bu durum:) Gerçi bu kadar popülerken ben yine alıp giymem. Ayrıca 220 dolarlık fiyatı da aramıza mesafe koymamıza sebep oluyor ama güzel buldum bu iki modeli ne yalan söyleyeyim:)


Güzel bulmamın sebebinin de bir gaga, bir pençe gibi kavisli gitmeyen burnu olduğunu düşünüyorum. Hadi bakalım Ugg, ayağımda keyif çattığın günleri görebilecek misin acaba?:)

15.11.2009

21 soruda Çilli

Pofidik şekerim Pofişcim, mim gönderin banaaaa çağrıma uyup bana hemencecik mim yollamış. Teşekkür ederim şekerim:)

1)En son hangi ülke gündemiyle canını çok sıktın?

Açılım desem, domuz gribi desem, GDO desem, 5000 lira desem, ıslak imza desem...

2)En son hangi şarkıdan nefret ettin?

Murat Boz'un tüm şarkılarından. Şu an müziği bıraktığını açıklasa havada taklalar atarım.

3)En son hangi fast food ürününden tiksindin?

Fast food?Tiksinmek? Bu ikisi benim lugatımda yanyana bulunmaz:)

4)En son hangi sakatatı yedin ?

Hayatımda hiç sakatat yemedim. Adını okuduğum an içimden bir "böögh" yükseliyor.

5)En son hangi yerli şarkıyı beğendin?

Şu aralar Sıla'yı keşfediyorum. En son "Vur kadehi ustam"a bayıldım:)

6)En son hangi yabancı sözlü şarkıyı beğendin?

Britney Spears-3. Güzel olmuş, hoppidik bir şarkı.

7)En son hangi yerli filmi beğendin?

Hmmm, uzun zamandır yerli film beğenmedim sanırım. En son Ayakta Kal'ı izledim ve neden Türk filmlerini beğenmediğimi bir kez daha anladım:)

8)En son hangi yabancı filmi beğendin?

The Kite Runner. Güzel bir filmdi ama kitap kadar muhteşem değildi. Kitabın en can alıcı bölümünü filme eklememek gibi ölümcül bir hata yapmışlar.


9)En son hangi kitabı okudun?

Bin Muhteşem Güneş

10)En son hangi bilgisayar oyununu oynadın?

Jumpin Jack:) İlkokul seviyesinde oyunlar oynamayı severim ben:)

11)En son hangi mizah dergisini okudun?

Penguen.

12)En son neyden korktun?

Babamdan:) Gece üstümü örtmeye geldiğinde uyku sersemliğiyle hırsız sandım. Söylemesi ayıp, korkudan altıma yapıyordum:))

13)En son kime veya neye küfrettin?

Ayakta kal filmini izlerken sürekli biplenen küfürleri çözmeye çalışırken küfür ettim:)

-Ne dedi?

- s.tir dedi

14)En son neyden kaçtın (opsiyonel: koşarak ta olabilir)?

Ödev yapmaktan. Pöff!


15)En sevdiğin 5 film?

Selvi Boylum Al Yazmalım
A Perfect World
Click
Wall-E
A Day After Tomorrow

16)En sevdiğin 5 şarkı?

Ahhaa çok zor bir soru. Yaklaşık 30 gb mp3'e sahip birine bu sorulur mu? Aklıma ilk gelen 5'li.

Minnie Riperton-Loving you
The Cranberries-Linger
The Prodigy-Breathe
Sezen Aksu-Çocuklar Gibi
Sezen Aksu-Tükeneceğiz

17)En sevdiğin 5 yemek?

Oy bu da çok zor oldu:)
Her tür makarna (noodle, lazanya, fırında makarna...), karnıyarık, mantı, bamya (duyan herkes çok şaşırıyor:)) ve mercimek köftesi

18) En sevdiğin 5 isim?

Ege, Ada, Nehir, Duru ve Iraz

19)En sevdiğin 5 oyun (herhangi)?

Mario:), P.P.Hammer (var mı duyanınız?bileniniz?), Tabu, Okey ve Monopoly


20)En büyük korkun nedir?

Sevdiklerimin ölüm acısını yaşamak:( Allah'tan en büyük dileğim hiçbir kayıp görmeden kıyametin kopması!

21)En nefret ettiğin 5 klişe nedir?

"Yiyerek zayıflıyorum" (Günde 5 ekmek ye bakalım ne olacak:))

"Seviyeli bir beraberliğimiz var."(Pardon bacım, level kaç?)

"X bana kadınlığımı öğretti" (Yuh yani, bu nasıl bir laf:))

"Dersi derste öğreniyorum" (Hadi len, ben genelde ya başka bir şey düşünüyorum ya da bön bön bakıyorum.)

"Yemek yapmak benim için bir terapi" (Her gün 3 çeşit yap da göreyim seni)

Bu mimiiii sevgili arkidişlerim Yass ve Mervecik'e paslar, hepinizi öperim:)

11.11.2009

Tülin Şahin oldum ben:)

Benim bu "Çişimi yapıyom çişimi yapıyom popom kuru kalıyoo" misali yiyorum yiyorum kilom aynı kalıyor durumumu açıklama zamanı geldi çattı. İsmi lazım değil kendisi pek bir pretty olan tatlı insan da merak edince nasıl olduğunu karar verdim kendimce uydurduğum formülleri yazmaya. Here we go:)

1-Azalan grafik: Bunu Tülin Şahin'den de duyduk. O kral, fakir gibi birşeyler diyordu ben azalan grafik diyorum:) Çok sıkı bir kahvaltıyla başlayıp acınası bir akşam yemeğiyle bitiriyorum günümü. Kahvaltımda reçel, Nutella bile var. Bir tost, beyaz peynir, nutella, reçel... diye giden bir kahvaltı menüm var. Öğle yemeğinde normal bildiğimiz yemek yiyorum. Akşam ise ya ton balıklı salata ya bir kase çorba ya da yulaf!

2-Aç uyu!: Bunu annemden öğrendim. "Karnım aç yatmazsam o günkü limiti aşmışım demektir" der. Ben de tok yattığım akşamların sabahında kilom değişmiş olarak uyanıyorum. Aç uyuyamayanlardansınız süt ya da meyve suyu gibi sıvı bir şeyler içip uyuyun.


3-Minikcik tabak: Öğle yemeğinde normal yiyorum dedim ya. Bunda Mandrake gibi bir illüzyon uyguluyorum:) Ufacık, tefecik, minnacık tabaklarım var. Normal bir tabağın yarısından bile küçük. O tabağa dağ gibi bir yemek koyuyorum. Aslında normal bir tabağı doldurmayacak miktar gözüme öyle çok görünüyor ki psikolojik olarak doyuyorum.

4-Tok açın halinden anlamaz: Kenan Doğulu ne güzel söylemiş: "Sen kendini bilicen, durma sınırını çizicen" diye. Durma sınırım tok hissettiğim an değil aç hissetmediğim an. Oyy ne doydum, ne de tokum dediğim an biliyorum ki ertesi gün tartıda "Ohh my Good!" naraları atacağım.

5-Move!Move!Move!: Günde 2 saat, haftada 5 gün mutlaka egzersiz yapıyorum! diyeceğimi mi sanıyorsunuz:) Vaktim olunca Leslie yapıyorum biliyorsunuz zaten. Ama bu aralar hem vaktim hem keyfim olmuyor. Ama 2 senedir her akşam dizi izlerken 50 mekik çekiyorum, 30 kere de popişimi sıkıp havaya kaldırıp indiriyorum. Klasik pilates hareketi işte:) Dizi izlerken hareketler zulum gelmiyor, hem de 10 dakika da olsa hareket etmiş oluyorum.

6-Bağırsak yönetimi: Benim bağırsaklarım dürtmeden çalışmıyor. Doktor ilaç kullanmamı söylüyor ama sevmem ben öyle her şey için ilaç kullanmayı. Eğer kabızlık sorunu çekiyorsanız uyanır uyanmaz 2 kuru kayısı, üstüne de kocaman bir bardak su. En mükemmel ilaç:)


7-Yağdır Mevlam su: Burda da kendi üst limitiniz önemli. Ben 4 litre su içerim bir günde, "Aaa Çilli 4 litre içiyormuş ben de içerim" diyip hücrelerinizi patlatmayın sonra:) Maksimum ne kadar içebiliyorsanız o kadar içmeye çalışın.

8-Balance: Blogda yediğim tatlıları, yemekleri görüyorsunuz. Onları yedikten sonra 2 gün vites küçültüyorum. Koca bir dilim pasta yedim diyelim, öbür gün daha hafif, sebze yemeği falan yiyorum. Böylece eksi artıyı götürüyor nötrlüyorum:)

9-Uzağı değil yakını: Böyle ahkam kesiyor da bu kız zaten kilolu değil ki demeyin. Öyle bir kilo alırım, öyle bir tombikleşirim ki bir ayda gözleriniz yerinden çıkar:) Benim kendime dikkat etmeksizin olduğum kilolar 60lı kilolar ama ben yıllardır 50'nin başlarındayım. Ordan buraya nasıl indim? Önce 60'ı hedefledim, 60 oldum, 58'i hedefledim oldum, 55 olacağım dedim oldum... 65 kiloyken ben 50 kilo olacağım derseniz hem motivasyonunuz düşük olur hem de o iş olmaz:)

10-Azıcık ucundan: "Ben rejimdeyim asla hamurişi yemem, karbonhidratla proteini karıştırmam"ın sonu elinizde kocaman bir kıymalı makarna bulmaktır:) Saldırıya geçmemek için azıcık ucundan canınızın çektiği şeyleri tırtıklamak lazım. Öğle yemeğinde makarna çıktı iş yerinde diyelim. 2 çatal indiriverin canım mideye. Akşam öğlen yiyemediğiniz makarnanın acısını Nutella kavanozuyla çıkarmaktan iyidir:)

Benim kendimce yaptıklarım bunlar. Gördüğünüz gibi ne mucize iksir var ne de bilmediğiniz bir şey. Ama kilo vermek isteyenlere motivasyon olsun. Benim çılgın iştahımla ben yaptıysam siz de yaparsınız. Ve bir anektod ile bitireyim, yıllar önce bir arkadaşım beni isim olarak bilmeyen birine benden bahsederken karşıdaki şöyle demiş: "Çilli? O kimdi? Haaa, şu .ötü kocaman olan kız!" İşte o kız bugün "Senin de kilo problemin yok. Ne şanslısın" denilen kız:)