30.12.2009

Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl...


Sizlere kutlu olsun. Bana da geçmiş olsun:) Zaten hiç sevmemiştim 2009'u, gider ayak bana son gıcıklığını da yaptı. Hastayım:( Bir elimde Vicks inhaler bir elimde türlü çaylar yatıp duruyorum. Şu an kesseler kan yerine adaçayı, ıhlamur, çorba karışımı bir sıvı akar damarlarımdan. Burun iptal, boğaz şiş, üstüne bir de öksürük... Şükür ki vücudumda hiçbir şey yok, dipçik gibiyim:)


Hadi 2009 şöyle kenardan kenardan güzelim. Pek güzel geçmedin, tek sayı olmandan kaynaklanıyordur dedim ama benim başıma gelen her güzel şey tek sayılarda olmuş zaten. Bence tamamen senin gudubetliğindendi yaşananlar. Hadi gözüm görmesin seni:)


Umarım siz de benim gibi umutlusunuzdur 2010'dan. Umarım hayal ettiklerimizin ötesinde olur yaşananlar. Umarım tek rahatsızlığımız çenemizin ağrısı olur, o da gülmekten. Umarım iyi-kötü terazisinde iyiler ağır basar bu sene. Umarım hep mutluluk haberleri içerir yazdığımız tüm yazılar. Umarım hep birlikte oluruz. İyi seneler herkese:)

25.12.2009

Carrefour İndirimiiii!


Kızlar kızlar kızlaaaaar! Carrefour'da kozmetik-parfüm ve cilt bakım ürünlerinde bu haftasonu %51 (neden 50 değil de 51:)) indirim var. Geçen seferki indirimde yaşadığım çıldırma için buyrun buraya. Koşma sesleri duyuyorum:)

24.12.2009

Makyaj çekmecem


Sınavlarımdan biri yılbaşı sonrasına ertelenip, bugünkü dersim de iptal olunca dün düzenlediğim makyaj çekmecemi sizin için fotoğrafladım. Önceden bir sürü makyaj çantası içinde sıkış tepiş dururdu bu garibanlar. Bir milyoncuda ekmek sepeti diye satılan bu kutulara göz, yüz, dudak diye kategoriledim ürünlerimi. Kullanmadıklarımı da attım:) Resmen ferahlık geldi çekmeceye.


Tanesi 1.5'dan 4.5 liraya süper bir saklama ünitesi elde etmiş oldum. Bir milyoncuuu, evimizin herşeyiiii:))

23.12.2009

Çilli'den kısa kısa...


-Final haftasındayım. Önce lisansların finalleri, sonra biz büyüklerin:P Finaller değil de projeler gözümde büyüyor. Çalışıyorum, çalışmamak için bahaneler yaratıyorum, ekrana bakmaktan çift görmeye başlıyorum, to do list çıkarıyorum, ödev yapıyorum, sınava giriyorum-çıkıyorum... Bunalıyorum kısaca:)

-Blog konusunda inanılmaz bir vicdan sahibiymişim meğer:) Güncellemedim diye vicdan yapıyorum, sevdiğim bloglara yorum bırakamadım diye vicdan yapıyorum, bazı akşamlar sadece blog başlıklarını okudum diye vicdan yapıyorum:)

-Bu kadar yoğunluğun arasında Mango indirimi var diye pazar sabahı 10'da Mango'nun kapısında bekleyen ve kapı açılınca içeri dalıp "biriiim biriiiim" diyen manyak evet bendim:)

-Klasik sınav dönemi sendromu: Kilo aldım! Leslie ablayla bir aydır görüşemedik hiç, ay çörekleriyle ise çok sıkı fıkı bir ilişki içine girdim. Akşam çayla beraber hüplettiğim ay çörekleri popoma yerleşme kararı aldılar, gitmiyor köftehorlar:)

-3-4 gündür az yemeye çalışıyorum. Bugün diş randevum için Beşiktaş'taydım. Her pastanenin vitrininin önünde 2-3 dakika geçirdim. Bir tanesine nasıl baktıysam artık içeriden görevli çocuk çıkıp "Buyur Abla, gel içeri" dedi. Hamile falan sandı herhalde:)

-iherb'den ilk alışverişimi yaptım. Vitamin aldık eve. Pazar günü verdiğimiz sipariş bugün geldi. Bir sürü tester ürün yollamışlar. Çok memnun kaldım. Yakın zamanda kozmetiklere dadanacağım gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var:)

-elf'ten gelen son siparişimde aldığım cuticle pen elimden düşmüyor. Dizi izlerken sürekli tırnaklarıma sürüyorum. Oyuncak gibi bir şey, çok beğendim:)

-Ayçekirdekli simitler var ya, sanırım onlardan zibilyon tane yiyebilirim. Love love love!

-Geceleri uyumadan önceki kitap okuma seansım yerini Dexter izlemeye bıraktı. Çok helecanlı:)

-Böyle kısa kısa yazmak çok rahatmış.

-Çilli kaçar:)


Foto: Bebiş

20.12.2009

İç acısı

Kolay ağlayabilen, izlediklerinden okudukların etkilenen biri değilim ben. Bu yazıyı okurken hüngür hüngür ağladım ama...Hala içim acıyor okuduklarımdan...Okuyun siz de, ne demek istediğimi anlayacaksınız...



"O kadar fena bir şey ki, insanın eşini, can yoldaşını kaybetmesi, hiçbir acıya benzemiyor. Birbirini çok sevenlere, “İnşallah Allah ikinizin canını da bir trafik kazasında aynı anda alır” gibi abuk bir temennide mi bulunayım? Ne diyeyim, bilmiyorum ki..."

17.12.2009

Zorla seksi olunmuyor!

Kadın pop şarkıcılarına bir haller oluyor. Hepsi seksi olmak, şuh bakmak, vücudunun her metrekaresini açmak derdine düşmüş. Bir zamanlar duygu dolu, naif şarkılar söyleyen, koyu saçlı duru yüzlü, hanım hanımcık davranan bu bayanlar, artık kendi istekleri mi başkalarının yönlendirmeleri mi bilmiyorum bir anda cıstak cıstak eller havaya şarkıları söylemeye, postişlerle uzatılmış sapsarı saçlara sahip olmaya, en mini mini elbiselerle kliplerde boy göstermeye başlıyorlar.



Bu kategoride beni en çok şoka sokan Zeynep Dizdar oldu. Ortaokuldayken "Vazgeç Gönül" ü az dinlememiştim. O zamanlar Zeynep evimizin kızı kategorisinde sessiz sedasız bir kızcağızdı. Yıllarca sesi soluğu duyulmadı derken 2-3 sene önce "Zehir Gibi" gibi çerezlik bir şarkıyla dönüverdi. O zaman başlayan "seksileşme" dönüşümü son klibinde gördüğüm kadarıyla tamamlanmış. Çok şaşırdım, açıkçası hiç de yakıştıramadım. Keşke yine duygusal şarkıları söyleyen sessiz kız olarak kalsaydı.


İkinci örnek Betül Demir. Kendisini çok tanımıyorum. Şarkılarını da bilmiyorum. Tek bildiğim klibinde vücuduna bal damlatan, şuh bir şekilde bir şeyler yiyen biri olduğu. Neden, ne sebeple? Anlayamıyorum.




Bengü'yü de bikiniyle klip çekmeye başladı başlayalı anlayamıyorum zaten. "Sen bir çiçeksin" zamanındaki çiçek kıza ne oldu. Bikiniyle elmaların arasına yatmanı ne gerektirdi? Sesin o kadar güzelken neden ihtiyaç duydun ki bunlara?


Zorlama seksilik bu kadar oluyor işte. Yakışmıyor, eğreti duruyor, bakanı rahatsız ediyor. Yapmayın etmeyin kızlar. Bu işin kuralı bu diye sizi bu yola sokanlara boyun eğmeyin. Hepinizin sesi böyle numaralara başvurmayı gerektirecek sesler değil. Siz yine usul usul şarkılarını söyleyen cici kızlar olun. Boşverin, seksilik sesi olmayanların kullandığı bir silah olsun.

15.12.2009

Şurası göz göze geldiğimiz yer...

Aslıcım mim sevgimi bildiğinden bana tazecik bir mim yollamış. Benim için önemli 5 yer mimimizin konusu. İşte benim biricik kutsal yerlerim.


1-İzmir: Bilmeyen duymayan kaldı mı? Ben İzmir'e aşığım. Ölüyorum hasretinden. Her konusu geçtiğinde gözlerim doluyor, burnumun direği sızlıyor. Bir gün geri dönme ümidiyle yanıp tutuşuyorum. Şu an bir imkan çıksa, bir ışık belirse, kaptığım gibi sevdiklerimi koşa koşa giderim. Ama nerdeee?





2- İTÜ: 5 senemi heba etse de, her gün beni kitapların içine gömse de, sosyal hayattan zırnık koklatmasa da, lisans derslerini doktora seviyesinde verse de (şimdi çok işime yarıyor neyse ki:)) çok seviyorum okulumu. Bana biricik sevgilimi verdiği için, erkeklerle kanka olunabileceğini gösterdiği için, yoklukta ve zorlukta nasıl kenetlenildiğini gösterdiği için, bahardaki cennet hali için, kantinindeki deri koltukları için... daha bir sürü şey için seviyorum keratayı:)


3- Kadıköy: Erkek arkadaşımla ilk senemizin değişmez buluşma mekanı. Her sokağını, sahilini, vapur iskelesini, sinemalarını, Mango'sunu, büfelerini kısaca onunla ayağımızın değdiği her yeri çok seviyorum. Bir gün yine ikimiz ama bu sefer önümüzde bir bebek arabasıyla gidebilmeyi diliyorum o sokaklara:)




4- Çeşme: Şu anki değil 15-20 sene önceki Çeşme. Aya Yorgi'ye araba yolunun olmadığı, babamın omzunda denizden yürüye yürüye gittiğimiz, beyaz kumlu, berrak denizli, sahilinde mısır yediğim, güneşin altında uyuduğum, yemekten sonra tost yicem ben diye tutturduğum, ayak parmaklarımın terliğimden fırladığı 80'lerin Çeşmesi.




5- Kuşça: Kuşça anneannemin yaşadığı köy. Samsun-Terme'de. Orda anneannemin dizinin dibinde, mutfaktaki divanda, kuzinede mısır-patates közlemek, balkonunda çay-gofret ikilisiyle gelene geçene bakmak, harmandan dalından fındık yemek, bahçeye giren ineği kovalamak, gelip Gürcüce konuşanların dediğinden tek kelime anlamamak, herkesin yanıp kavrulduğu ağustos ayında yorganla yatmak, o evde hep çocuk kalmak...Gitmedim senelerdir, gitmem lazım:(


Şimdiden peşin peşin uyarayım duygusal bir mim bu. Yazarken gözlerim doldu. Benden de Nazocum'a, Pammuk kızıma ve blog dünyasına yeni adım atan Pollyanna'ya gitsin bu mim. Duygulanmaya hazır olun kızlar:)

13.12.2009

Bukalemun hamur


Kaç hafta önce yapmıştım bu mamaları hatırlamıyorum bile. Bloga koyarım diye atmışım bilgisayara ama unutmuş gitmişim sonra:) Daha önce de söylemiştim bloga sadece defalarca denenmiş, %100 iyi sonuç vereceğine inandığım tarifleri koyuyorum. Her deneme yanılmamın tarifini koysam deneyip başarılı olmayınca beni kesersiniz:)


Bugün size mükemmel hamur tarifini vereceğim. Fotoğraftaki peynirli poğaça da sakallı (saçaklı, püsküllü vs. herkes buna başka bir ad takmış:)) poğaça da aynı hamurdan yapıldı. Evde pizza yapacağım zaman da kullandığım hamur bu hamur. Bukalemun gibi bir şey yani, ne için isterseniz onun hamuruna bürünüyor:)


Malzemeler:

250 g margarin (poğaçaların olmazsa olmazı, ben poğaçaya poğaça demem içinde margarin yoksa:))

2 yumurta

1 paket maya (yaş kuru farketmez)

2 çorba kaşığı şeker

1 tatlı kaşığı tuz

1 çay bardağı su

1 çay bardağı süt

Aldığı kadar un

Yapılışı:

Margarini eritiyoruz. O erirken elimiz boş durmuyor mayayı su ve süt ile karıştırıyoruz. 2 kaşık şekeri de ekliyoruz bu sıvı karışıma. Diğer yandan bir miktar unun içine tuzu ekliyoruz, yumurtaları kırıyoruz. Bir yumurta sarısını üzerine sürmek için ayırıyoruz. Erimiş margarin soğuduktan sonra un ve yumurta karışımına döküp birbirine yediriyoruz. En son mayalı sıvı karışımı da koyup ele yapışmayan, yumuşak bir kıvam elde edinceye kadar un ekleyip yoğuruyoruz. Bundan sonrası ne yapacağınıza bağlı. İster ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp içine peyir-maydanoz karışımı koyun, ister pizza yapın, ister küçük poğaçalar yapın. Üstüne yumurta sarısını sürüp 200 derece fırına atıveriyoruz. Kocaman kabarıp, pamuk gibi oluyorlar.

Fırından çıkınca da bir bardak çay ile hüpletiveriyoruz. Bu soğuk günlerde yapılacak daha iyi bir işiniz yoksa deneyin derim ben:) Denemeye üşeneni de 5 çayına beklerim:) Bu arada evinde bu mavi Arcopal tabaklardan olmayan, daha önce bu tabaklardan hiç görmeyen var mı:))

11.12.2009

Onitsuka Tiger Snow Heaven Durum Raporu


Havanın buz gibi olmasından dolayı herhalde google'dan bloga yönlendirilen aramalarda, geçen bahar aldığım Onitsuka Tiger Snow Heaven botlarım açık ara önde gidiyor. Madem bu kadar meraklısı var bu güzellerin bir fizibilite raporu çıkarayım:)

1-Sıcacıııııık tutuyorlar ayaklarımı. Gündüz kıvırarak giyiyorum, akşam dersten çıktığımda çekiveriyorum yukarı. Ohh sıcacık kalkanlarım oluyor:)

2- En büyük kaygımdı alırken su geçirmesi. Hatta o kadar beğenmiştim ki geçirirse geçirsin, her güzelin bir kusuru olur demiştim. Bugün sağanak yağmur altında dolmuş beklerken her yerim ıslandı, ayaklarım hariç:) Botlara dehşet içinde baktım, resmen suyun içine atmışım gibi ıslak bir görüntü ama içerde ayak parmaklarım şömine karşısında parti yapıyorlar sanki:)

3- Spor ayakkabı dediğin kayar di mi? Yok kaymıyor. Daha buz performansını denemedim ama, 45 derecelik ıslak bir yokuştan paldır küldür indim kayma tehlikesi yaşamadan.

4- Hep iyi yönlerini söylemek olmaz. Kombinlenmesi zor bir bot. Benim işim okulla olduğu için zaten hep spor giyiniyorum. Tayt, skinny kot üstüne hırka, kazak oldu bitti. Ama çalışan biri için bu botlar sadece haftasonu botları olabilir:)

5-Pahalılar yahu! Ama fiyat/performans oranına bakarsak, sınıfı rahatlıkla geçerler. Bir 4-5 sene beni götürür gibi duruyorlar.

6- Köküne kıran girmiş herhalde bu botların:) Çok az yerde ve kısıtlı renklerde satılıyorlar. Misal benim kahverengiliyi 1 senede ne bir mağazada ne de birinin ayağında gördüm.

7- Çok dikkat çekiyorlar. Benim için maaesef çok kötü bir özellik bu:( Hiç hoşlanmam bir ortama girdiğimde bana dik dik bakılmasından. Okula girdiğimde modaya pek meraklı minik hanımlar bana bakıp birbirlerine botlarımı gösteriyorlar. Huylanıyorum bu durumdan:)

Bu bot olmuş arkidişlerim:) Fizibilite raporunu yüksek bir notla geçti. Onaylandı damgasını basar, huzurlarınıza sunarım:)

9.12.2009

Problem çocuk 2009



Suri'yi çok severdim bir zamanlar. İnanılmaz güzel, sevimli, tontiş bir kız çocuğu olarak görürdüm. Geçen gün bu iki fotoğrafını gördüğümde ilk kez bir çocuktan irrite olduğumu hissettim. Dehşet verici bir şey ama doğru, Suri'de beni rahatsız eden birşeyler var artık!


Dans için de olsa ayağından çıkarmadığı topuklular. Annesi, babası kalın kalın giyinmişken onun cıbıl cıbıl dolaşması. Çok nadir gülümsemesi. Hani problem çocuk vardı ya bir zamanlar. Onun 2000'li yıllar versiyonuymuş gibi geliyor bana:)

Fotoğraflar: JustJared

7.12.2009

Teyze olduk:)


Beklenen haber geldi. Pretty'nin tatlı ablası aradı az önce. Prettymizin güzeller güzeli prensesi Durucuk sağlıkla gelmiş dünyaya. Prensesimiz uykucu çıkmış ama, uyuyormuş sürekli:) Pretty'mizin ise biraz ağrısı varmış ama iyiymiş. Tüm blog teyzelerinin gözü aydın. Allah analı babalı büyütsün kuzucuğu. Keder, üzüntü yaşatmasın. Nazarlardan korusun. Hep mutlu olsun, hep gülücükler saçsın etrafına. Hoşgeldin Durucuk, hoşgeldin prenses...

Real'den ayakkabı da alınırmış


Ayakkabı söz konusu olunca biraz takıntılı oluyorum galiba. Pazardan da sokaktan da her türlü şeyi alabiliyorum ama ayakkabıda titizleniyorum. Bu nedenle süper marketlerde satılan ayakkabılar hiç ilgimi çekmemişti şimdiye kadar. Ta ki geçen hafta Real'e uğrayıncaya kadar. Hiç olmayacak bir yerde (çay reyonunun yanı:)) Adidas, Converse, Onitsuka Tiger ve Tommy Hilfiger spor ayakkabıları yığmışlardı ve hiç giyilmeyen, ucubik modeller yerine gayet hoş modeller vardı.


Maalesef 37 gibi çok talep edilen bir numara giydiğimden bana uyan ayakkabı bulamadık. Ama abime, kız arkadaşına ve erkek arkadaşıma kısmet oldu bu ciciler. Özellikle koca ayaktan hallice olan abim (47-48 giyiyor:)) kimsenin dokunmadığı kocaman ayakkabıları görünce çılgına döndü:) Büyük ayağın derdi de büyük oluyor, her zaman bulamıyoruz 47 numarayı:) Etrafınızda abim gibi koca ayaklı tanıdıklarınız varsa veya siz 40-41 giyen biriyseniz adres herhangi bir Real;)

6.12.2009

Bir avazda inşallah:)


Son bir haftadır alıma geldikçe yüreğimin pırpır etmesine sebep olan büyük gün geldi çattı. Yarın bir prenses teşrif edecek bu dünyaya. Bitanecik Pretty'im yarın anne oluyor:) Korkularına, sevinçlerine, telaşlarına, üzüntülerine, hormon dalgalanmalarına, ağlamalarına, sinirlenmelerine beni de ortak ettiği 9 aylık serüvenin sonuna geldik. Yarın bu saatlerde fotoğraftaki gibi kocaman yanaklı, mis kokulu bir melek senin kollarında olacak. Sezeryan olacak diye korkuyorsun ama senin gibi güçlü biri için sinek ısırığı bile olmayacak biliyorum:) Yarın 9-12 arası hep seni düşüneceğim ve sana dua edeceğim canım benim. En yakın arkadaşın, canının içi, yoldaşın, dert ortağın, neşe kaynağın, huzurun, geleceğin, evinizin direği geliyor yarın. Hayırlısıyla, sağlıkla gelsin. Mutluluk, huzur, bereket getirsin geldiği cennetten. Bir avazda canım benim, bir avazda kavuşun meleğinle:) Kalbim seninle...

5.12.2009

I wish you were fish in my dish:)

Hazırlıktan bu yana beynime kazınan bu gudik espriyle başladık bu mime. Hadi hayırlı olsun:) Pell-in 2010 wish listimi yazmam için mimlemiş beni. Meğer almayı planladığım ne çok şey varmış benim:) İşte 2010 için aklıma koyduklarım:)

Kahverengi spor ayakkabı. Buna çooook ihtiyacım var. Annem tam bir kahverengi düşkünüdür ve ben yıllarca ne çok kahverengi giyiyorsun diye ona takılıp durdum. Sonunda ne oldu, ben de kahverengi düşkünü oldum:) Elim sürekli kahverengi tonlarına gidiyor. Bu sebeple kahverengi bir spor ayakkabı gelsin dolabıma konsun:)

Hırka, çok hırka, daha çok hırka:) Kalın, uzun, sıcak hırkalardan renk renk istiyorum. Kışın kot-kargo pantolon, t-shirt, uzun hırka en sevdiğim ve en rahat ettiğim üçlü.



Sipskinny kot:) Bu ne ola ki:) Moda dünyasına bir terim de ben kazandırdım:P Sipskinny çok dar, tayt gibi skinny demek:) Jean görünümlü tayt değil aradığım, tayt gibi dar jean arıyorum:)

Kapüşonu tüylü, içi tüylü, kalın, tercihen krem tonlarında bir mont-parka istiyorum. Japon style diye satılıyor şu sağdaki arkadaş ama kalitesinden pek şüphe ettiğimden yanaşamıyorum. Kalitelisini bulduğum an alıp pofuduk pofuduk gezmek istiyorum:)


Sanırım ben sıcaklık takıntılıyım:) Şöyle bir baktım da hep sıcak tutacak ürünler istiyorum. İstediğim son parça da pofuduk kulaklıklar. Bunlara kulaklık mı deniyor şüpheliyim ama en yumuşunu istiyorum:)

Bu mimi canım Mervecik'e ve Gizemel'e paslıyorum. Pretty'im, sana kıyamadım annem. Kendini yorgun hissetmezsen, vakit de geçirmek istersen sana da paslıyorum canım.

3.12.2009

Muhtar adayı:Violet


California muhtar adayı Violet seçmenlerine seslenirken basın mensuplarına yakalanmış:

- Şeker, çikolata bedava olacaaaak

-Ödevler kaldırılacaaaak

-Her iki apartman arasına çocuk parkı kurulacaaak

-Akşam yemekleri hamburger-patates olacaaak

-Sirkler, çocuk filmi oynatılan sinemalar, oyun parkları bedava olacaaak

-Televizyonlar 24 saat çizgi film yayınlayacaaak.

Annem sen bunları bırak da senin dişler ne olacak:)

Fotoğraf:JustJared

2.12.2009

Bir rekor iki bozgun!

27 Kasım'daki free shipping ve lip gloss hediyesi cazibesine kapılarak E.L.F'ten ufak tefek şeyler aldım. 30'unda postaya verilen paket rekor hızla dün elime geçti. Bir rekora imza atarken aynı zamanda yurtdışı alışveriş tarihimin en büyük bozgununu yaşadım!


Bozgun 1: Fotoğraf konuşuyor zaten. Fazla söylenecek bir şey yok. Paramparça bir kaş kiti. Hemen durumu bildiren bir mail attım ama henüz ses yok.


Bozgun 2: Elimdeki tekli Stila farları toparlayabileceğim bir boş palet arıyordum. Stila'nın kendi paleti tuzlu olduğu için ucuz bir ürün tercih edeyim dedim. Önce her zaman yaptığım gibi bloglarda araştırdım. Bir yabancı blogda elf'in boş paletine sığan tekli farlar listesinde Stila yazıyordu. Ne diye inandıysam? Sor Iraz'a, JustMakeup'a sor. Sormazsan 34 bedene sığmaya çalışan 70 kiloluk kadın gibi kalakalır o far işte:)

Bu bozgun beni durduracak değil tabii ama keşke olmasaydı. İnşallah ELF'ten güzel bir cevap gelir de bir daha "alışveriş yapılmayacak siteler" arasına koymam kendisini.