31.07.2009

Altınoluk hatırası

2 hafta önce erkek arkadaşım Altınoluk'taki yazlıklarına gitmişti. Gelirken ne getireyim diye sorduğunda denizden taş getir demiştim. Huyumdur, deniz kenarında bir yere gittiğimde taş toplarım. Kışın o taşlara bakmak, koklamak yazın elbet geleceğini, o taşların geldiği yerlere tekrar gidebileceğimi hatırlatıp moral verir bana.


Erkek arkadaşım taşları toplamakla kalmamış yanında Altınolukluların el emeklerini de getirmiş. Deniz kabuklarından oluşan saklama kutusu ve anahtarlığa kulağımı dayadığımda denizisesi geliyor:) Sabunların ise yosunlu olanı selülite ısırganlı olanı çillere iyi geliyormuş:) Canım, nasıl da biliyor ihtiyaçlarımı:)


Eğer bir yerde el yapımı zeytinyağlı sabunlara rastlarsanız mutlaka kapın bir tane, harikalar. En güzeli de aldıklarının Altınoluk'a has olması ve birilerinin emeğiyle ortaya çıkmaları. Huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ederim kendisine:)

29.07.2009

Schumi, are you back?


"Fanlık"denilen birini delicesine beğenme, yaptığı her şeyi ağzı açık izleme, onu yakından görmek isteme olgusunu şu ana kadar tek bir isimde yaşadım: Michael Schumacher. Benim için başarının yaşayan ismidir, bir efsanedir, ulaşılması zor bir mertebeden aşağıda yarışanlara bakıp bıyık altından gülendir.


2006'da Formula 1'i bırakacağını açıkladığında üzüntüden ağlamıştım. Şimdi geçen hafta kaza esnasında yaralanan Massa'nın yerine yarışacağını öğrendiğim andan bu yana yüreğim pır pır. Türkiye Grand Prix'i geçmiş olsa da, ben onu canlı izleme şansını bir kez daha kaçırmış olsam da onun sürdüğü Ferrari'yi tekrar izleyebilecek olmak bana yeter. Ayrıldığını açıkladığın, basın toplantısında "I quit" dediğin an ağlattığın gibi şimdi mutluluktan ağlat beni! Go Schumi!

28.07.2009

Benim derdim sizi mi gerdi?

Bu yaz etrafımda ne kadar bekar varsa bir bir evlenmeye, nişanlanmaya başladılar. Hepsi için ayrı ayrı mutlu oluyorum. Allah hepsinin mutluluğunu daim etsin. Ama başkalarının yuva kurması dönüp dolaşıp benim sinirimi bozmayı nasıl başarıyor hayretler içerisindeyim.

Tümünü Yasla
Bir arkadaşımın evlilik haberini aldığımda, liseden birinin gelinlikli fotoğraflarını gördüğümüzde ya da bir kuzenim nişanlanınca bakışlar bana dönüyor:"Sen ne zaman?" Ben ne zaman ne yaa? Belki ben hiçbir zaman, size ne canım:) Etrafındaki bekar sayısı azalmaya başlayınca, yıllardır süren bir ilişkin de olunca samimi olmadığım insanlar bile bu özel soruyu bana sorma hakkını kendilerinde görüyorlar. Annem babam, onun annesi babası dese anlayacağım da bilmem kimin bilmem neyini ne ilgilendirir benim ne zaman evleneceğim.


İlk başlarda kısmet, inşallah biz de istiyoruz falan diyordum. Bu sefer "Neden bekliyorsunuz kiiii?" sorusu geldi sahneye, ona da bık bık bık açıklama yapıyordum. "İşte, ekonomik olarak bir ispatlayalım kendimizi vs vs" Cevap: "Paraya gerek yok, hele bi evlenin siz Allah yardımcınız olur" Ey Allahım, sabır Allahım. Bir gün birini çok kötü bozacağım bakalım ne zaman?

Daha da kötüsü bu soru hiç bitmeyecek biliyorum. Nişanlanacağım düğün ne zaman, evleneceğim bebek ne zaman, doğuracağım ikinci ne zaman.... Eee yeter bee, size ne??

Fotoğraflar:Corbis

27.07.2009

Şu köşe kış köşesi...

Zaman zaman ev dekorasyonuna taktığım, gelecekteki evim için fotoğraflar topladığım oluyor. Bu köşe takımlarını da öyle bir anda atmışım bilgisayarıma.

Köşe koltuk takımları en çok gelgit yaşadığım mobilyalar. Görüntülerine, odaya kattıkları havaya bayılıyorum. Sonra eve misafir geldiğini ve o koltuğa testi gibi dizildiklerini düşünüp köşe koltuğun doğru tercih olmadığını düşünüyorum:)


Sanırım evi döşeme zamanı geldiğinde tercihimi bu fotoğraflardaki gibi acı kahve bir köşe takımı, turkuaz yastıklar ve 2 adet turkuaz desenli tekli koltuktan yana kullanacağım. Misafir geldiğinde otururlar testi gibi, ne yapayım canım artık:)

25.07.2009

Yedinci?


Angelina Jolie'nin havaalanında süper bol bir bluz giymiş, valiziyle sürekli karnını saklayan hali aklıma tek bir soruyu getirdi. Yoksa yedinci mi yolda? Eğer öyleyse, kendisine futbol takımı hayalinde başarılar diliyorum:)


Fotoğraflar: JustJared

Hediye daha cok hediye/Giveaway by NuNu


Bloglarda hediye verilmesini çok seviyorum. Benim de aklımda birşeyler var ama bazı şeylerin oluşmasını bekliyorum:) Ama daha da sevdiğim hediyenin rastgele çekilişten ziyade yarışanların çabasını da içermesi. Soru cevaplama, öneride bulunma, yazı yazma vs... Böylesi daha güzel geliyor bana. Nunu'nun blogundaki ise en kapsamlı yarışma. Yapılması gereken birçok basamak var. Dördüncü basamağı da yapmış olmanın rahatlığıyla lütfen diyorum ben olayım şanslı blogger:) MAC Graphic Garden Palet için neler yapıyoruz ey Allahım:)

24.07.2009

Maydonoz kürü

Bildiğim kadarıyla 3-4 erkek izleyicim var. Beyler, bu yazı size pek hitap etmeyecek. Şimdiden okumaktan vazgeçebilirsiniz. Ya da okuyun, sevgilinize, kardeşinize, arkadaşlarınıza bir yardımınız olur.

Efendim, konumuz adet sancıları. Adet sancısı bir dağ olsaydı benim çektiğim Everest olmayı hakederdi herhalde. İzmir ve İstanbul'daki tüm kadın doğum doktorlarını çift tur ziyaret etmişliğim, yurtdışından özel cihazlar, ilaçlar getirtmişliğim var. Bulunabilen tek çare doğum kontrol hapları. Yıllardır kullandığım için vücudumu biraz dinlendirmek istedim. Her ne kadar kansere sebebiyet vermedikleri ispatlanmış olsa da, ailemde meme kanseri yaygın olduğundan ve doğum kontrol hapları da kanser riskini arttıran östrojen seviyesini yükselttiğinden bir müddet ara vermek istedim.


Arayla beraber aldı beni bir telaş. Adet sancısı ile ilgili ne varsa okudum araştırdım. Sonunda kendime ortaya karışık bir kür yarattım. Öncelikle adetten bir hafta önce maydonoz yemeye ve maydonozu kaynatıp suyunu içmeye başladım. Maydonoz ödem attırıcı bir bitki olduğundan, adet öncesi şişkinlik şikayetini ortadan kaldırdı. İki gün öncesinden de gece yatarken ve sabah olmak üzere ağrı kesici aldım. Ve yıllar sonra ilk kez ağrısız, sızısız bir adet dönemi geçirdim. Maydonozu çiğ çiğ yemek sevimsiz bir durum olsa da çekeceğiniz çilenin yanında bir şey değil. Bol maydonozlu günler hanımlar:)

23.07.2009

Beyaz giyme söz olur


Facebook'ta liseden bir arkadaşımın yine liseden başka bir arkadaşın düğün fotoğraflarını koyduğunu gördüm. Tıkladım bir fotoğrafa, açıldı ve ben apışıp kaldım. Üç kız, üçü de liseden tanıdık yüzler, gülümsüyorlar objektife. Ama bir sorun var. İkisinde de süslü püslü, beyaz bir elbise var, saçlar milimetrik hizayla yapılmış, özenli bir makyaj. Kimin gelin olduğunu anlamak için ikinci fotoğrafa geçmem gerekti. Damadın elini tutan beyazlı evlenmiş meğer:)


Bir insan en yakın arkadaşım, dostum dediği birine bunu nasıl yapar? Beyaz giyerek kızın en mutlu gününde nasıl rol çalar? Bana yapılsa sinirden kudururdum herhalde. Gerçi bunun bir üst modelini de gördüm. En yakın arkadaşımın abisinin düğününde gelinin iki kızkardeşi birden beyaz giymişlerdi. Aile fotoğraflarında damat sanki üç kızla birden evlenmiş gibi duruyordu. Eğer biri bana kağıt kalem verip görgü kurallarını yaz deseydi bir numara şu olurdu: Düğünde beyaz giymeyiniz, tabii sizin düğününüz değilse:)


Fotoğraflar: RocknRollBride,Brides

22.07.2009

Bir ilk: Sevemedim seni Çikolata!

Hiç olmaz dediğim oldu. Bir çikolatayı bitiremedim. Hatta ikinci ısırığı bile alamadım. Eti Sticks Nane Şekerli Çikolata, sen benim kendime olan inancımı sarstın be canım. Sanırdım ki, çikolatanın her türlüsünü severim, iki kere düşünmeden yerim. Öyle değilmiş meğer.


Bu çikolatanın ağzınızda yarattığı his Olips mentollü şekerle birlikte ağzınıza sütlü çikolata attığınızda yaşayacağınız hisle aynı. Hatta abimin kız arkadaşının cümleleriyle "Çikolata yerken diş fırçalamak gibi". Antep Fıstıklı olan çeşidini denerim ama naneliyi bir daha asla!

21.07.2009

Pazar bir hayat tarzıdır:)

İtiraf etmeliyim, sıcak havada kendinize yapabileceğiniz en büyük eziyet pazara gitmek. Ben pazar delisi olduğum için bana fazla eziyet gelmiyor. Ama Salı pazarına gidecek cesaretim de yok:) Daha küçük çaplı pazarlarda takılıyorum.


Bu haftaki adreslerim Erenköy ve Kozyatağı pazarlarıydı. Kozyatağı pazarı zaten yan sokağımızda kuruluyor, ona gitmeyi pazara gitmekten saymıyorum:) Erenköy pazarından kıyafet olarak bir şey bulamadım. Nasipte bu gözlük varmış. UV koruması falan hak getire, şekli için aldım:) 15 liraya bundan iyisi Şam'da kayısı:)


Cuma günü Kozyatağı pazarı tam bir cennetti. Tezgahlara yeni ürünler gelmiş, karıştır karıştır doyamadım.

Hani ben de o pazarlara gidiyorum ama hiçbir şey bulamıyorum diyorsunuz ya, ben bir tezgahta ortalama 15-20 dakika vakit geçiriyorum. Elime yer bezi olarak bile kullanmayacağım şeyler de geliyor. Ama karıştırmaya devam ettikçe mutlaka beğeneceğim bir şey çıkıyor. Biraz sabır işi bu pazar anlayacağınız. Tombik teyze istilasına uğramış büyük beden tezgahından kurtardığım penye hırka 5 lira, maksi elbise 15 lira. Ve evet, yere sürünmüyor;)

20.07.2009

Bioderma, çillerimi arttırma!


Yazın yüksek spfli bir nemlendirici kullanmak benim için olmazsa olmazdır. Aksi takdirde tüm yüzüm çille kaplanır. Daha önce Avene spf 50+ kullanırdım. Ondan da memnundum ama herkeste olduğu gibi bende de yeni ürün deneme hevesi var. Bu sene denememi Bioderma Photoderm Max Tinted Cream Spf 50+ ile yaptım. 50 nin yanındaki +, bir 50 faktörü daha ifade ediyor. Toplam spf 100, çöle düşsem çillerim artmaz yani:)

Benim ilk renkli nemlendirici denemem. O yüzden başka bir ürünle kıyaslayamayacağım. Kapatıcılığı yok, çillerim hala görünüyor. Ama çok güzel bir ışıltı ve renk bütünlüğü veriyor. Sanki çok güzel uyumuşum, çok sağlıklıyım, enerji fışkırıyor içimden gibi bir görüntüye sahip oluyorum. Tek eksi yönü içinde renk veren pigmentler olduğundan kıyafete bulaştığında leke bırakıyor. Hele ki yazın benim gibi beyaz giyiyorsanız çok dikkatli olmak gerekiyor.


Ürünü Lacheen'in tavsiyesiyle Cerrahoğlu Eczanesi'nden tek çekim 36 liraya aldım. Piyasa fiyatı 45 lira. Kargo ücreti de yok. Ürünler İzmir'den geliyor ve ertesi gün elinizde oluyor. İzmir'in eczanesi bile güzel oluyor arkadaş ya:)

19.07.2009

Alman mıyım ne?


Çok disiplinliyim, dakiğim, herşeyin planlı- programlı olmasını istiyorum, belirsizlikten hoşlanmıyorum, son dakika sürprizlerini sevmiyorum... Yoksa yoksa ben Alman mıyım?

Canım sıkılıyor bu aralar. Yaparız, ederiz, olur laflarından ama icraata gelince tabanları yağlayanlardan bunaldım. Bilgi almak için birini arayıp o bilgiyi alamamak, ben öğrenir öğrenmez seni arayacağım denmesine rağmen aranmamak hoşuma gitmiyor. Bir de son dakika sürprizleri var tabi. Bir sabah aranıp "Öğleden sonra sana geliyorum. Müsaitsin di mi canım?" sorusuna "Hayır efendim, hiç de müsait değilim" demek istiyorum. Çat kapılardan, 1-2 gün öncesinden haber verilmeyen programlardan kurtulmak istiyorum. Ha bir de, "Peki ne zaman gelirsin?" soruma "Bilmiyorum, öğleden sonra işte" denmesinden, projemle ilgili saatleri sorduğumda cevabın "Öğleden sonra ama net bir saat veremem" olmasından , kısaca belirsiz saatlerden de kurtulsam iyi olur.

Ayy, uyuz oldum ben:)

18.07.2009

Seviyorum sizi

Hem de nasıl seviyorum. Hamileliği bir hastalık olarak görmeyip hayatın içinde yer almaya devam eden, ay, oy, ah, anam nidaları yerine içindeki mucizeyle mutlu olan, her gördüğü yere oturup her şeyi ayağına beklemek yerine hareket eden, "Ben 2 canlıyım" diyip kendini salmak yerine süslenmeye, güzel olmaya çalışmaya devam eden, hayatının en tılsımlı 9 ayını doyasıya yaşayan tüm kadınları seviyorum.

Hele Çağla Şıkel resmen mutluluk saçıyor etrafına. Her zamankinden daha güzel daha mutlu daha pozitif. Hamilelik öncesi nötr duygular beslediğim Çağla'yı şimdi ciddi ciddi seviyorum.


Her hamileye sağlıklı bir doğum ve evladıyla mutlu bir hayat, isteyen herkese de mutluluk ve sağlık içinde bir hamilelik diliyorum canı gönülden.

17.07.2009

Betty Abla, besle beni


Sıklıkla duyduğum bir şeydir, "Ah Amerika'ya bir gitsem", "Amerika'ya gidip alışveriş yapmayı çok istiyorum", "Amerika'ya gidince onlarca ayakkabı alacağım" vs... Amerika'nın tam bir alışveriş cenneti olduğu erkek arkadaşım tarafından test edilip onaylandı. Mevcut olan gidip görme isteğim onun övgülü anlatımının ardından daha da arttı. Ancak ne ayakkabılarda ne kıyafetlerde ne de makyaj malzemelerinde gözüm var. Ben Amerika'ya gidip market gezmek istiyorum:)

Çikolatalarını, donmuş gıdalarını, cipslerini, mısır gevreklerini çok merak ediyorum. Koridorlarda kendimi kaybedip her kutunun üzerini okumak, resimlerine bakmak istiyorum. Hele ki Betty Crocker ürünlerinin olduğu reyonda kendimi kaybetmek istiyorum. Fotoğraflarından bile ağzımı sulandırıyor ürünleri. Hele ki Molten Chocolate Cake.


Aaaah, yesem yesem yine de doymam gibi geliyor. Yiyenler, görenler, test edenler göründüğü kadar lezzetli mi Betty ablanın mamaları?

16.07.2009

Afrodit

Afrodit bana her zaman garip gelen bir marka. Sanki, biri bir şehre gitmiş, o şehirde ucuz kıyafetler bulmuş,hepsini almış dükkanında satıyor gibi bir his yaratıyor bende. Bir markadan çok bir dükkan gibi görüyorum:) Ürünlerinin belli bir standardı yok. Bir koleksiyonuna bu ne bee tepkisi gösterirken, diğerinde her ürüne bayılabiliyorsunuz. Bu yaz koleksiyonu her ürününe bayılacağınız türden. Hem de %50 indirim var.

Ben hem etek hem straplez elbise olarak giyilebilen bu ürünü kaptım. Turkuaz ve turuncu olanı vardı. 1 ay önce Nine West indiriminden 25 liraya aldığım terliklere uysun diye turuncusunu tercih ettim.

Eteği sevmemin 3 sebebi var. İlki yere değmemesi, böylece daha önce çemkirdiklerimin durumuna düşmüyorum:) İkincisi tiril tiril bir kumaşı olması. Üçüncüsü de eteğin kumaşından astarı olması. En aydınlık günlerde bile iç göstermez:) Etek 70'ten 35 liraya düşmüştü. Elbiseler kumaş olanlar 40 şifon olanlar 50 liraydı. Eğer yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, eğer elbiseye ya da eteğe ihtiyacınız varsa yolunuzu düşürün:)

15.07.2009

Tırnaklarda Fransız İhtilali

Küçükken, tırnaklarımı uzatamıyor ve haftasonları dışında oje süremiyorken çok özenirdim uzun ve ojeli tırnaklara sahip büyük ablalara. O zamanlar maksimum boyda uzatıp sedefli, yanar döner ojeler sürmek modaydı. Hatta tırnak boylarını ölçüp, birbiriyle yarışanlar bile olurdu:)

Büyüdüm ve benim diğerlerine göre abla olduğum yaşlarda French manikür çıktı ortaya. O zamanların upuzun, temiz mi acaba şüphesi uyandıran tırnaklarının yanında French manikürün temiz, özenli görüntüsünü daha çok beğeniyorum. Ellere çok zarif bir görünüm veriyor. Ama beğendiklerim bu fotoğraftaki gibi orta uzun tırnaklara uygulananlar.


Haddinden fazla uzun, Cadı Sila'nınkilerle yarışan tırnaklarda ve yapısı kısa olan, uzamayan tırnaklarda French hiç güzel durmuyor. Doğallıktan uzak bir görüntü çıkıyor ortaya. Hele ki yenmiş, kısa tırnaklarda gördüm birkaç kez. Brrr, feciydi.


Bir de son zamanlarda çıkan renkli French durumu var. Sanki boya yapıyormuş da tırnak uçları yanlışlıkla boyanın içine girmiş gibi. Ihh, olmamış.



14.07.2009

Choxx ye,zayıfla:)


Karşınızda bu yazın favori dondurması. Gönül isterdi ki fotoğrafı kendim çekebileyim. Ama hem makine abimde hem de yedim bitirdim evdekini:) Choxx, çok masum çok lezzetli bir dondurma. Hani rejimdesinizdir, canınız tatlı çeker. Dondurma yiyeyim bari dersiniz. Elinizde kocaman bir dondurma kabı. Bir kaşık alırsınız. İki zararsızdır. Üçe de izin çıkar. Dört, beş, altı, yedi... Kaşıklamanın sonu bir türlü gelmez. Bu son bu son diye diye ciddi miktarda dondurmayı mideye indirmiş olursunuz. Choxx bu duruma dur diyor. Kutuyu açıyorsunuz, içinden bir tanesini kapıp kutuyu yerine koyuyorsunuz. Mutfaktan ayrılıp çikolata kaplı dondurma parçacığınızı hüpletiyorsunuz. Bir tane daha mı? Aaa kutu yok kiii, hem mutfağa kim gidecek şimdi. Gitmeye üşenmezseniz yandınız. O kutu bitebilir:) Ben üşeniyorum ve Choxx yiyerek kilo almıyorum.:)