31.05.2009

Siyaaaah!Beyaaaaz!


We are the CHAMPIONS! Respect!

30.05.2009

Hükümet gibi kadın


Şu aralar Roland Garros'u takip ediyorum büyük bir keyifle. Erkeklerin maçlarını daha izlenebilir bulsam da kadınların maçlarında saçlarını, kıyafetlerini, vücutlarını takip etmekten geri kalmıyorum.


Tenis kadınlara en çok yakışan spor bence. Aynı zamanda vücudu da çok güzel şekillendiren bir spor. Ama Serena Williams'ın hali diğer tenisçilerin yanında biraz garip duruyor. Boyu uzun, heybetli, kilolu, kalçası dolgunun da ötesinde... Bu özelliklerine rağmen tercih ettiği kıyafetler özgüvenini işaret ediyor. Özgüven iyidir de göz zevkimizi bozma be Serena.

29.05.2009

Haketmek?


Bu sabah uyanalı daha 5-10 dakika olmuşken abim gelip "Tahmin et, Esra Erol'un maaşı ne kadarmış?" dedi. Kem? küm? ne? derken öğrendim ki 120000 liraymış! Seda Sayan'ınki de 400000 lira. Allah arttırsın, güle güle harcasınlar ama bu parayı hakettiklerini düşünüyorlar mı acaba? Ya da haketme kriteri nedir? Sabahtan bu yana aklımı kurcalayıp durdu. Kendi kısacık iş hayatımı düşündüm. Kaba bir tabir olacak ama sabah 8 den, akşam 6'ya kadar eşek gibi çalışıyordum. İş başı yaptıktan sonra saate baktığımda saatin 5 olduğunu görüyordum. Öyle bir yoğunluktu ki saate bakmak 5'te geliyordu aklıma. Her gün 2 saatim yolda geçiyordu, sürekli kilo veriyordum ve bunun karşılığında Esra Erol'un aldığı paranın yaklaşık yüzde birini kazanıyordum. O işe girebilmek için okulda geçirdiğim yıllar, girdiğim sınavlar, hazırladığım projeler, odaya tıkılıp saatlerce çıkmadığım güneşli günler de cabası. Para ile derdi olan bir insan değilim. Hele mutluluğu kazandığı parayla orantılı değişen bir insan hiç değilim. Her zaman birileri birilerinden fazla kazanacak. Ama bu ülkede bir mühendis sabahtan akşama çalışarak, bir sunucunun 3 saatte, hazırlığıyla beraber 5-6 saatte kazandığı paranın yüzde birini kazanabiliyorsa ben diyecek söz bulamıyorum. Susuyorum.

28.05.2009

Flaş flaş flaş!Şok şok şok!


Azıcık da dedikodu yapalım ama di mi:) Salı günü annem salı pazarında bir tezgahta tanıdık birine rastlar. O da kim, Kavak Yelleri'nin Aslı'sı Pelin Karahan. Annesiyle birlikte pazara gelmişler. Perdeciden perde bakıyorlarmış. Veee annesi Pelin'e demiş ki: "Sen beğendin tamam da İbrahim de beğenir mi bu perdeyi?" İbrahim de Kavak Yelleri'nin Deniz'i oluyor. Geçen ay nişanlandıklarına dair bir dedikodu çıkmıştı. Demek ki doğruymuş. Hatta evlilik de yakın gibi, sıra perdeye geldiğine göre:)

Annemin anlattığı kadarıyla Pelin dupduru bir kızmış. Süt gibi beyazdı diyor annem. Hiç televizyonda göründüğü gibi değilmiş. İncecik, kemikleri sayılıyor diyor haber kaynağımız. Bir de boyu senden çok çok kısa dedi ki benim boyumun 1.66 olduğunu düşünürsek bayağı bir kısa olması lazım:) Sonra abiye elbiseler satan bir tezgahtan bir sürü elbise almış. Tanesi 10 liraymış. Elbiseler çok güzelmiş, haftaya birlikte bakmaya gidelimmiş:) Haber kaynağımıza öpücükler yollar, bir başka magazin programına kadar esenlikler dilerim:)

27.05.2009

Tatlı canavarı


Kafanızda sürekli yemek düşünen, elinde gofret-çikolata eksik olmayan, tombul bir kız imajı çizdiğimin farkındayım ama durduramıyorum kendimi. Seviyorum güzel yemekler yemeyi, dengelemeyi de biliyorum. O yüzden yiyorum:)

Burger King'in tatlılarını her zaman çok sevdim. Ama geçen yıl tanıştığım dondurmalı sufle aralarında benim için en kıymetli olanı. Sıcak-soğuk karıştırmayı zaten çok severim. Yemeklerimin yanında yoğurt eksik olmaz. Sıcacık bir suflenin üzerine Burger King'in yumuşacık dondurması. Mmm, leziz. Kalorisi 400lü bir şeydi sanırım. Akşam yemeğinde domates-salatalık yeme pahasına vazgeçemiyorum bu sufleden. İyi ki tarifini bilmiyorum, yoksa evde sürekli yapıp yerdim bu sufleyi:)


Kendime pazar günü yaptığım güzellik ise Eti Cici Bebe ve süt ikilisiydi. Benim için tadının güzel olmasının yanı sıra ayrı bir değeri var Cici Bebe'nin. Yurda ilk yerleştiğimde ne yerim, nasıl karnımı doyururum bilemiyordum. Oda arkadaşlarıma yabancıyım, yurtta yemek çıkmıyor, okulda yemekhaneyi bilmiyorum. 2-3 gün Cici Bebe, süt ikilisi beslemişti beni. Şimdi evimde, koltuğumda, sırf keyif için yiyorum. Şükürler olsun.

26.05.2009

Mendilimin yeşili...



Geçen pazartesi Elveda Rumeli'yi izlediniz mi? Umarım izlemeyip canınızı kurtarmışsınızdır. Öyle bir bölümdü ki o gün bugündür boğazıma bir yumru oturdu kaldı. Bir ölümü, o ölümden sonra arkada kalanları öyle bir anlattılar ki Vahide sanki benim ablammış gibi üzüldüm. Ben diziden bir oyuncu ayrılmak istediği zaman, başka bir oyuncuyla yola devam etmek yerine o karakterin öldürülmesi gerektiğini savunurdum. Ama Vahide'nin gözlerimizin önündeki ölümü, "Hayırlı sabahlar babiçko" diyişi fikrimi değiştirdi. Keşke o ölümü görüp, aklıma geldikçe kalbim sızlayacağına beğenmediğim bir oyuncuyu o rolde görseydim.

Genelde dizileri izlerken kendini kaptırmayan biriyim. Bilirim, birileri bazı sözleri ezberleyip, bazı karakterleri "oynuyorlar"dır. Ama Elveda Rumeli'de nasıl bir uyum yakalanmışsa artık ben oradaki karakterlerin hepsini gerçek sanıyorum. Erdal Özyağcılar diye biri yok sanki, o Sütçü Ramiz. Sanki Dimitri bizim evi de her an basabilir. Türk dizilerinde kolay kolay yakalayamadığım bir duyguyu yaşatıyorlar bana. Gerçeklik!

Ve her kelimesiyle içimi kanatan, içim kanasa da, ağlamamaya çalıştığım için burnumun direği sızlasa da dinlemeye devam ettiğim şarkı. Mendilimin yeşili... Eğer duygusal bir dönemdeyseniz sakın dinlemeyin. Ben gayet mutlu olduğum bir dönemde dinleyerek kendimi buhranlara sokmayı başardım.

Not: Şarkı inatla yüklenmeyi reddetti. Demek ki daha fazla üzmek istemiyor beni. Napalım, öyle olsun:)

24.05.2009

Salı Pazarı Ganimetleri

Ve karşınızda salı pazarından aldıklarımız. Bu sefer sadece benim aldıklarım değil, abimin kız arkadaşının aldıkları da var.


İlk fotoğraftakiler onun. Hırka da gömlek de 10 lira. Hırkayı ben de denedim, çok güzel. Tam baharlık bir hırka.


Soldaki elbise benim, 5 lira. Bluz onun, 5 lira. Elbisenin moru, mavisi, açık pembesi, sarısı, turuncusu vardı ama benim elim hep buna gitti. Hmm, ne rengi bu? Heh, nar çiçeği:) Bluzun de fırfır detayı ve arkadaki penceresi çok hoşuma gitti.


Şalların tanesi 3.5 lira. Sağdaki benim, Beşiktaş'ımın renkleri boynumda artık:) Siyaaahh! Beyazzz!:)

Bu çantayı pazarda bir teyze dikiyor. Sadece 3.5 lira ve fermuarlı, içinde gözü olan bir çanta. Kumaşına mı fermuarına mı teyzenin emeğine mi 3.5 lira veriyorum anlayamadım. Bu kadar ucuz olmamalı el emeği ürünler. Deseni ise son zamanlarda gördüğüm en tatlı desen.

Eğer salı pazarına gideceksiniz ve tamamını gezmek istiyorsanız ya tüm gününüzü oraya ayırıp dinlene dinlene gezeceksiniz ya da enerji içeceği götüreceksiniz yanınızda:) Ucu bucağı olmayan bir pazar ve her tezgahta aklınızda kalacak birşeyler var. Ben pazarın sol tarafını hiç gezemedim. Spor ayakkabı giymeme rağmen bir yerden sonra bacaklarım tutmaz oldu. Ya ben çok formsuzum ya da bu pazar cidden Türkiye'nin en büyük pazarı. Anlamak için bu hafta bir daha gideyim ben:)

23.05.2009

Salı pazarı

Madem pazara gidemiyorsunuz ben pazarı ayağınıza getiririm:) Ben susayım fotoğraflar konuşsun. İşte karşınızda Salı Pazarı:


Ağzımı beş karış açık bırakan muhteşem ayakkabı tezgahı. Babetlerden gözüme kestirdiklerimi denedim. Hepsi de çok rahat. Taşlılar 30, taşsızlar 20 lira. Püsküllü babet de 30 lira.




Tezgahın sahibi abi babetlerle bu kadar ilgilenince kartını takdim etti bana:) Salı Kadıköy, çarşamba Yeşilköy, perşembe Tekirdağ, cumartesi Üsküdar, pazar Beylikdüzü pazarındalarmış. Kendi dükkanları da varmış ama adresi kartın üzerinde yazmıyor. Telefonları var ama cep telefonu olduğu için burda yayınlamak istemiyorum. Eğer isteyen olursa mail atabilirim.

Pazardan aldıklarım da bir sonraki yazıya:) Güzel bir haftasonu dilerim hepimize.

21.05.2009

Çimen...Erik...Deniz

Yoğunum. Hem de çok. Ajandamda her güne 2-3 proje, ödev, deney yazılmış durumda. Ne zaman akşam oluyor farkına bile varmıyorum. Şükür ki daha bu pazar geçen yaz doya doya giyemediğim sandaletlerimi giyip çimenlerde gezinmiştim.


Erkek arkadaşımla serip örtümüzü çimenlere gökyüzüne bakmıştık. Sineklerin çokluğuna şaşırmıştık.

Adalar manzarasına karşı çilek-erik yemiştik.

İyi ki de yapmışız. Öyle bir enerji depolamışım, moral bulmuşum ki bu yoğunluk canımı sıkmıyor, yorgunluğum tatlı bir yorgunluk. Güzel havayı gördüm mü çimenlerdeyim artık. Bir örtü, birkaç erik, bir de denizden serin bir esinti yeter bana. Ben şarj aletimi buldum:)

18.05.2009

Anne eli değmiş gibi

Hayatta en çok imrendiğim şey el becerisidir. Klişe olacak ama çöp adam bile çizmekten aciz olan ben bir annenin elinden çıkmış takıları görünce büyülendim. Mine'nin takıları, sevgili Burcu'nun annesi için hazırlamış olduğu bir blog. Herkesin boynunda, kulağında, bileğinde gördüğümüz ve görmekten yorulduğumuz benzer modellere nazaran içine yaratıcılık harmanlanmış çok güzel modeller mevcut. Başkasında görebileceğimiz modellere yüksek meblağlar vermektense bir annenin elinden çıkmış güzellikleri tercih etmek daha mantıklı.

Ben bir kelebek aşığı olarak kelebekli bileklik ve kolyeye bayıldım.


Ayrıca bu küpeleri gördüğüm an kafamda bir resim oluştu. Vücuda oturan beyaz bir gömlek, kot pantolon, stillettolar ve bu küpeler. Küpeler neyle kombinleneceklerini resmen haykırıyorlar:)

Mine annenin ellerine, annesine blog açan Burcu'nun yüreğine sağlık.

16.05.2009

Hadise kadar başınıza taş düşsün!


Yahu, bu ne? Neyi alıp veremiyorsunuz? Yok kıyafet kötüymüş, yok sesi çıkmamış, göbeği fırlamış, yüzünde yara varmış. Bir susun yahu! Bir durun bakın karşınızdakine? Nasıl stres altında olduğunu, elinin ayağının nasıl birbirine dolandığına bir bakın. Karşınızdakinin 85'li olduğunu bir hatırlayın. Kızın hayatını kararttık resmen milletçe. 30lu yaşlarındaki Sertab Erener bile "Bir an kazanamazsam Türkiye'ye nasıl dönerim diye düşündüm" diyorsa 24 yaşındaki bir genç kadının aklından neler geçiyordur? Siz 24 yaşınızda neler başarabiliyordunuz ki bu kadar eleştirme hakkını kendinizde görüyorsunuz. Eğer bu akşam iyi bir derece alamazsak tek sorumlusu vıdı vıdı vıdı oturduğu yerden eleştiren, iyiden çok kötüyü gören Türk insanıdır. Kendini beğendirmek için çırpınan Hadise değil. Hadi sustur şunları Hadise. Go girl, go!

15.05.2009

Havada tatil kokusu var



Mayıs ayı... İstanbul... 29 derece! Oh my God! Son yıllardaki en sıcak mayısı yaşıyoruz. Zorluyorum hafızamı geçen mayıslar nasıldı diye. Üzerime bir hırka almadan, almazsam tüylerim diken diken olup üşümeden bir gün geçiremiyordum. Şimdiyse şortlarımı çıkardım dolabın derinliklerinden. Havalar böyle olunca aklım başımdan 5-10 karış yukarlarda da gezer oldum. Tatil, tatil, tatil diye sayıklamaya başladım. En son 2 sene önce denize girebildiğimden şu aralar çok şiddetli yaşıyorum bu tatil isteğini. Çok şükür ki, bu sene fırsatım var ve haziranda Bodrum'un serin sularında cıpcıp yapıyor olacağım:)


Tatili yoğun olarak düşündüğümden rüyalarımda da (kabus mu desem acaba?) tatili yaşamaya devam ediyorum. Bir rüya versiyonunda otele gidiyorum, bavulumu açıyorum.İçi boş! Bir diğerinde hiç ayakkabı almamışım, her kıyafetin altına yolda giydiğim ayakkabıları giyiyorum. Rüyaların da etkisiyle tatil listesi oluşturdum kendime. Eksiklerim varsa gidene kadar tamamlamak için. Kocamaaan, upuzuuun bir liste oldu. 5 günlük tatil için meğer ne çok şey lazım oluyormuş insana. Bavulu rastgele hazırlarken elime geleni attığımdan bu kadar çok şey aldığımı fark etmiyordum. Hadi dedim biraz kısaltayım listeyi ama ııh yok.Her biri gayet gerekli gibi gözüküyor. Bu benim bildiğim her dişinin başına geliyor. Kullanmasak da bir sürü eşya taşıyoruz yanımızda tatile giderken. Tatile minicik bir valizle gidebileniniz var mı?

14.05.2009

Radyo aranıyor!


Kendimce iyi bir mp3 arşivine sahibim. 23 GB! Büyük bir yüzdesini tabii ki 90'lar oluşturuyor. Dımtıs dımtıs, haydi eller havaya şarkıları minimum düzeyde. İstiyorum ki mp3 listeme benzer şarkılar çalan bir radyo istasyonu bulayım. Arabada giderken hep aynı şarkıları çalıp, istemsiz olarak bana istemediğim şarkıları ezberletmesin. Az konuşmalı, bol şarkılı olsun. Mesela Bryan Adams, Natalie Imbruglia, Scatman, Ace of Base çalsın. Türkçe ise bu radyo İzel, Sibel Alaş, Nilüfer Örer hatta Tayfun Duygulu çalsın. Dinlerken "Aaa bunu şey söylüyordu. Kızıl saçlı bir kadın, kısaydı boyu.Kimdi o ya?" gibi konuşmalar yapayım. Var mı isteğimin bir karşılığı?

12.05.2009

Abur cubur

Huyumdur, çayı tek başına içemem. Yanında bir lokma da olsun bir şeyler yemek isterim. Evde bir çekmecede bisküvi, kek ıvır zıvır bulunur. Öyle oturdu mu bir paket yiyebilenlerden değilim. O zaman da tıkanırım:) Bir ürünün reklamı dönmeye başladığı an hemen alınıp test edilir. Çekmeceye girmeye layık mı değil mi diye. Abur cubur konusunda expert olabilecek bilgiye sahibim diyebilirim:)

Son iki keşfim Eti Puf Pasti ve Benimo. Benimo küçücük, hindistancevizi kaplı Halleyler gibi. Hindistancevizli her ürüne bayıldığımdan bunu da çok sevdim. Halley'i de çok sevdiğimden benimo tam benlik bir ürün olmuş. Kimse istemesin ama, benim o:)



Eti Puf Pasti ise kocaman, dev boyutta bir Eti Puf, ama aynı zamanda Çokomel, aynı zamanda da Kekstra. İnanılmaz bi ürün olmuş. Hem birşeylere benziyor ama aslında hiçbiri değil. Çileklisi ve portakallısı var. Ben portakallısını daha çok sevdim. Ağızda çok güzel bir tat bırakıyor.


Büyük olmasından dolayı Eti Puf ya da Çokomel'deki gibi "aaaa bitti bu" durumunu da yaşamıyorsunuz. Ayrıca Çokomel'deki gibi altı bisküvi değil, yumuşacık bir kek. Yumuş yumuş bir şey kısacası. Ye ye doymazsın:) Bir sonraki market alışverişinizde kaçınız Benimo ve Pasti arayacak bakayım:)

11.05.2009

Jen, kankam benim:)


Bir gün deseler ki "Çilli seni Hollywood'a götüreceğiz. Bir hakkın var, bir ünlü seç tanışmak için." Tereddütsüz Jennifer Garner derim. Pek bilindik, tercih edilen bir yıldız olmamasına rağmen benim için tüm Hollywood yıldızları arasında açık ara bir numara. Sevimliliği, doğallığı, kocaman gülümsemesi, gamzeleri, ailesine önem vermesi, anneliği benim gözümde onu bambaşka bir yere koyuyor. Güzel bıcırığı Violet ve yeni bıcırık Seraphina ise sanki bonusu gibi. Bir tek her daim yanında beş karış suratla gezen Ben Affleck'e ısınamıyorum. Ne güzel eşin iki tane fıstık kızın var, gülsene be adam:)

Jennifer'ın sevdiğim bir diğer özelliği ise kendisiyle barışık olması. Yeni doğum yaptığı için kilolarını tam olarak verememiş. 0 bedenden çok uzaklarda olmasına rağmen kocaman gülümsemesi, ışıl ışıl gözleriyle incecik ünlülerden çok daha güzel. Gündelik hayatında makyajı tercih etmiyor. Çocuğunu parka götürürken, yürüyüş yaparken takma kirpikler, kalın eyelinerlar yerine dupduru bir yüzü ve tokayla öylesine tutturulmuş saçları tercih ediyor.




Gerçekliği, doğallığı, kendi gibi olmayı erdem sayan ben nasıl sevmem Jennifer'ı? Arkadaşım olsa, Violet ve Seraphina ile parka gidip, elimizde kahvelerimizle Katie ve Victoria'yı çekiştirsek. Birlikte yürüyüş yapıp sonrasında hakettik ya diyip muffin yesek. Başka kızlar Brad Pitt ile, Johnny Deep ile aşk hayalleri kurar ben Jen ile kankalık hayalleri kuruyorum. Kendimi Gaffur gibi hissettim:)Kankaa:)


Biraz fazla fotoğraflı oldu bu yazı. Ama istedim ki Jen'in her hali olsun burada. Önünde Seraphina, sırtında Violet olan fotoğrafı 10 numara:)

Fotoğraflar: JustJared